Savaş haberlerinden bunalıp, kafamı dağıtmak için belgesel kanalları arasında dolaşırken BBC Earth'de Yeraltı Dünyaları adlı yapıma denk geldim. Ukrayna'nın Odessa kentindeki katakombları, yani insan eliyle açılmış tünelleri anlatıyordu.
Odessa katakombları 1794'de kokina adı verilen kireçtaşını çıkarmak için açılmaya başlanmış. Çıkarılan kokina taşları şehrin inşasında kullanılmış. Yani Odessa, yer altından üstüne doğru inşa edilmiş. Ünlü Potemkin merdivenleriyle birlikte Odessa'nın en önemli tarihi ve kültürel mirası olan katakombların uzunluğu 2500 kilometreyi buluyor. Kentin çeşitli yerlerinde 1000'den fazla girişi var.
1917 Ekim Devrimi'nden sonra kanun kaçakları bu ıssız ve karanlık tünelleri saklanmak için kullanmış. 1941 yılında Almanya ve Romanya işgaline Partizanlar 6 bin kişiyle bu tüneller sayesinde direnmişler. (Duvarlarında hâlâ İkinci Dünya Savaşı'nın acılarını yansıtan graffitiler duruyor) Hikayenin dramatik kısmına gelince: Direnişçilerin Komutanı Pavel ve 13 arkadaşı aylarca bu tünellerde kalmış. Sonunda akıllarını yitirip birbirlerini vurmuşlar. İçlerinden sadece Aleksander Bruşçenko kurtulmuş. Evinin altındaki tünellerde karısı onu 3 yıl daha saklamış. Ama şehri kurtarmaya gelen Ruslar, savaş kahramanlarının nasıl öldüğü bilinmesin diye onu da öldürmüşler. (Sizce de bu hikayeden unutulmaz bir film çıkmaz mı?)
Odessa'nın katakombları, soğuk savaş süresince nükleer sığınak olarak kullanılmış. Daha sonra konyak mahzenine ve müzeye dönüştürülmüş. Şu anda içinde konser sahnelerini, sanat galerilerini ve sinema salonlarını barındırıyor.
Tünellerin sadece üçte biri haritalandırılabilmiş. Merak edip katakomblara giren maceraperest amatörler arasında her yıl en az bir kişi kayboluyor ve bir daha onlardan haber alınamıyormuş. Tünellerin özel havalandırma boruları ve nükleer patlamalara direnç göstermesi için basınç dengeleme sistemleti de mevcut. Yani tam anlamıyla korunaklı mekanlar. Bu özelliğiyle gerilla savaşı ve kent savunması için ideal tahkimatlar.
Diyeceğim o ki, tüm Ukrayna düşse bile Odessa'yı tamamen fethetmek Ruslar için bile çok zor.
Acı acı güldüren fıkra
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal amaçlarından biri de Odessa kenti başta olmak üzere ülkenin Karadeniz kıyılarını işgal edip onu denize kıyısı olmayan bir kara ülkesi haline getirerek dünyadan izole etmek.
Bu durum bana trajikomik sayılabilecek bir fıkrayı anımsattı. Diktatörlükle yönetilen bir ülke, denize kıyısı olan mütevazı komşusunu işgal edip kendi topraklarına katmış. Küçük ülkenin aynı zamanda asker olan devlet başkanı, teslim anlaşmasının imzalanacağı toplantıya deniz kuvvetleri üniformasıyla gelmiş. Onu gören diktatör, kibir ve alayla gülüp, "Siz hangi donanmanın komutasınız acaba? Artık denize kıyınız yok ki" demiş. İşgale uğrayan küçük ülkenin lideri cevap vermiş: "Ne olmuş? Sizin de adalet bakanlığınız var ya?..
Bir lokmalık savaş
Ukrayna'daki savaşın en insancıl görüntüsüydü. Silahını atıp teslim olan bir Rus askerine Ukraynalı anneler sahip çıktı, destek oldu, teselli etti. Hem karnını doyurdular hem de telefonundan annesi ile görüntülü konuşturdular. Rus anneye de "Merak etmeyin, evladınız bize emanet. Ona kendi çocuğumuz gibi bakacağız" dediler.
Benim asıl dikkatimi çeken ise o askerin annesiyle konuşmak yerine o sırada eline tutuşturulan sandviç ve çaya adeta yumulmasıydı. Tek kelime ile kıtlıktan çıkmış gibiydi. Bu bana Rusya'nın işinin ne kadar zor olduğunu gösterdi. Belli ki askerleri aç, ikmal konusunda sorunlar yaşıyor.
Ne demişler? "Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir milleti kurtarır." Savaşta her lokmanın önemi büyüktür.
Gaf kürsüsü
CNN Türk muhabiri Samet Güner bölgeden bildirirken "Ruslar, Lviv'e havadan çıkartma yapabilir" dedi. Oysa askeri terminolojide "çıkartma" denizden yapılır. Havadan olanına ise "indirme" denir. (Bu arada aracı saldırıya uğrayan muhabir kardeşime geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum.)
Zap'tiye
VAR uygulamasının damga vurduğu futbolumuzda üç büyüklerin (!) ligde de, kupada da adı geçmez oldu. Adalet VAR'sa, üç büyükler yok!
Ne demiş?
"Genelde pahalı yerlere gitmekten ve bununla hava atmaktan hoşlanmam ama az önce şarküteri reyonunun önünden geçtim." (Alegria adlı internet kullanıcısının şahane hicvi)