Atv'nin iki bölümde fenomen haline gelen yeni dizisi Yalnız Kurt'ta hemen her oyuncu işini iyi yapmaya çalışıyor. Ama içlerinde biri var ki, ışıl ışıl parlıyor: Murat Han...
Dizide, FETÖ'nün hiyerarşisinde üst sıralara tırmanmak için her şeyi yapmaya hazır, gözü kararmış bir adam olan Doğan'ı canlandıran Murat Han, köklü oyunculuk eğitiminin bir kez daha meyvelerini topluyor. Zira Doğan, oynanması son derece zor bir karakter. Bir yanıyla sert ve acımasız, diğer yanıyla sevgilisi Esra için canını vermeye hazır romantik bir aşık. Bu iki zıt karakteri aynı bünyede bir araya getirmek öyle her babayiğidin harcı değil.
Ancak az önce söylediğim gibi, Murat Han yeteneğinin yanı sıra bu başarısını köklü tiyatro eğitimine de borçlu. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunu olan oyuncumuz daha sonra Los Angeles'ta Stella Adler Oyunculuk Akademisi'ni bitirmiş, 9 yıl kadar ABD'de yaşamış ve oyunculuk yapmış.
Çoğunluk gibi benim de Murat Han'ı keşfim, 2007 yılında ona Altın Portakal getiren ilk filmi Mutluluk sayesinde oldu. Senaryosunu Zülfü Livaneli'nin yazdığı, Abdullah Oğuz'un yönettiği filmde canlandırdığı Cemal karakteri herkese "Bu oyuncu şimdiye kadar nerelerde saklandı?" dedirtti. Daha sonra Nurgül Yeşilçay ile oynadığı Vicdan filmiyle de bu başarısını pekiştirdi. Ardından Vazgeç Gönlüm, Ömre Bedel, Sensiz Olmaz, Eve Düşen Yıldırım, Sana Bir Sır Vereceğim ve Hatasız Kul Olmaz adlı televizyon dizilerinde başrol üstlenerek adını televizyon tarihimize de yazdırdı.
Murat Han'ın Yalnız Kurt'taki muhteşem performansı özellikle genç oyunculara şu mesajı veriyor gibi: "Temelin sağlam olursa, üzerine dilediğin kadar kat çıkabilirsin."
Çifte yalana çifte indirim
Bir kez daha "Adaletin bu mu dünya?" dedirten haber Ankara'dan geldi. Karısı Halime Yüksel'i 2 yaşındaki çocuğunun gözü önünde öldüren, daha sonra "İntihar etti" yalanını uyduran, bu taktiği tutmayınca da "Beni aldatıyordu, o yüzden öldürdüm" iftirasının ardına saklanmaya çalışan katil koca Mustafa Yüksel, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılandığı davadan, iki ayrı indirim hakkı kazanıp, 16 yılla kurtuldu.
Bir hakim evladı olarak, mahkeme heyetine saygı duyduğumu en başında söyleyeyim. Ama bazılarının öne sürdüğü "Ne yapsınlar? Onlar da yasayı uyguluyorlar" mazeretini ise asla haklı bulmuyorum. Çünkü başta rahmetli babam olmak üzere adaleti tecelli ettirmeye çalışan değerli mahkeme üyeleri, adalet terazisinin bir yanına yasaları, diğer kefesine de vicdanlarını koyarlar.
Yeni Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ daha ilk demeçlerinde özellikle kadınlara karşı işlenen şiddet suçlarının üzerine gideceklerini ve bu konuda yeni düzenlemeler yapacaklarını söylemişti. Şimdi tek umudum O'nda...
Artık 'yumuşatıcı' kullanmayın!
Bazı kavramları kelimeler yoluyla yumuşatarak işin içinden sıyrılmak moda oldu. Örnek mi? İlk aklıma gelenleri hemen sıralayayım:
Hakaret: Fikir özgürlüğü.
Tecavüz: İstismar.
Irz düşmanlığı: Taciz.
Zam: Fiyat düzenlemesi.
Terörist: Gerilla.
Terör örgütü: Yapılanma.
Anarşist: Marjinal.
Adam kayırma: Kadrolaşma.
İkiyüzlülük: Politik davranış.
Kumpas: Siyasi hamle.
Göçmenlere işkence: Geri itme.
Kavramları kelimelerle eğip büktükçe başımız beladan kurtulmaz. Benden söylemesi...
Gaf kürsüsü
Kayseri'de 19 suçtan kesinleşmiş hükmü olan kaçak yakalanıp polisler arasında götürülürken, kendisini görüntüleyen kameramana sordu: "Hangi kanala çıkıyoruz?"
Zap'tiye
Bir yıl içinde 29 kadın yüksekten düşmüş... Balkondan düşen her kadının arkasında bir erkek vardır...
Ne demiş?
Tansu Sarı kardeşim, Söylemezsem Olmaz programındaki ilginç diyaloğu not etmiş: Seren Serengil: "Eski eşim Cengiz İmren'in annesi Kürt'tü, çok iyi anlaşırdık, çok severdim..." Bircan Bali: "Nasıl anlaşıyordunuz?" Serengil: "O bir şey söylerdi ben anlamazdım, ben bir şey söylerdim o anlamazdı..."