Evet, hem de acilen... Çünkü bu işin artık çivisi çıktı. Olay, toplum sağlığını ve huzurunu ciddi şekilde tehdit eden bir çılgınlığa dönüştü.
Yeni celp döneminde yaşananları her akşam haber bültenlerinde 'dehşetle' izliyorum. Altı okkalar, halay çekmeler, sarılmalar, kucaklaşmalar... Sosyal mesafe, maske vs. hak getire. Önceki gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıkladı. Bir askere uğurlama eğlencesi sırasında tam 58 kişi enfekte olmuş.
Maalesef ülkemizde askere uğurlama; yasaların, kuralların yerle bir edildiği 'terörize' bir eyleme dönüştü. Yolları kesiyorlar, otomobillerinden inip caddenin ortasında halay çekiyorlar. Arkada siren çalarak hasta yetiştirmeye çalışan ambulansa yol vermiyorlar. Drift yaptıkları otomobillerinden yarı bellerine kadar sarkıp havaya ateş açıyorlar. Otomobillerinin önüne bağladıkları Türk bayrağının her türlü kanunsuzluk için bir 'kılıf' ya da 'paravan' olduğuna inanıyorlar. Askere uğurladıkları yakınlarını 'virüsle bezeyip', Peygamber Ocağı'na öyle gönderdiklerinin farkına varmıyorlar. Oysa Türk Silahlı Kuvvetleri, virüs sürecinde uyguladığı tedbirlerle tüm dünyadan övgü alıyor. ABD ordusu koronadan kırılırken, bizde vaka yok. Geçenlerde haber bülteninde izledim. Celp için gelen delikanlıların giysileri, bavulları, ayakkabıları nizamiyede dezenfekte ediliyor, hepsinin ateşi ölçülüyor, 14 gün boyunca karantinaya alınıyorlar. Ordu bu kadar özenli ve fedakar bir tutum sergilerken, millet olarak onlara yardım etmemiz gerekmez mi? Peki biz ne yapıyoruz? Hem birbirimize, hem kışlaya virüs bulaştırmak için adeta yarışıyoruz.
Eskiden ne güzel, ne zarif, ne duygulu uğurlanırdı gençler askere... Evin önünde bir davul, bir zurna, boyna bağlanan al yemeni, avucun içine yapılan kına, gidenin koynuna katlanarak konulan şanlı al bayrak...
Eskiden selametle uğurlardık gençlerimizi. Şimdilerde felaketle...

Engin Altan'ın yerinde olsam
Haberi mutlaka izlemişsinizdir. Dün bizim Gaf Kürsüsü'nde de yer aldı. Ordu'da belediye, yeni meydan düzenlemesi için Türk Büyükleri büstleri hazırlatmış. Heykeltıraş da Ertuğrul Gazi'yi, onu Diriliş Ertuğrul dizisinde canlandıran oyuncu Engin Altan Düzyatan'a birebir benzetmiş. Olay medyaya yansıyınca, Valilik büstü kaldırtmış filan...
İşin skandal kısmıyla fazla ilgilenmiyorum. Çünkü tarihini okulda değil de ekran başında dizilerden öğrenen bir ülkede bunu tartışmanın fuzuli olacağına inanıyorum. Benim asıl merak ettiğim, Engin Altan Düzyatan'ın ne yapacağı... Ben olsam, o heykeltıraşı bulur, fiyatı ne olursa olsun o büstü alıp evimin en değerli köşesine koyardım. Ödül olarak... Ne ödülü mü? 'İnandırıcılık' ödülü... Engin Altan, koskoca heykeltıraşı bile Ertuğrul Gazi olduğuna inandırmış, baksanıza...

Ortaköy'ün tam ortası çökerse...
Gecenin bir saati Ortaköy'deki kumpircilerden kumpir almak için sıra bekleyen kadın yerin dibine girdi. Utancından değil, belediyenin utanmazlığından... Çünkü derenin üzerinde yer almasına rağmen (Oraya Dereboyu Caddesi diyorlar) bakımı yapılmayan, kontrol edilmeyen parke zemin bir anda çökmüş, kadın kendini çukurun içinde bulmuştu.
Beşiktaş'ın belediye başkanları yıllardır Ortaköy'ün üstü ile uğraştılar. Yok efendim cami ile eğlence yerleri bir arada olur muymuş, yok takı satanlar illegalmiş, satış standları tenteli mi olmalı tentesiz mi gibi saçma sapan işlerle uğraşacaklarına, asıl görevleri olan altyapı hizmetini ihmal ettiler. Sonuç ortada...
İstanbul'un orta yerinde, Ortaköy'ün ortasında yol çöker ve siz elinizde kumpirle bir anda lağıma karışabilirsiniz. Aman diyeyim...

Ne demiş?
"Bilmezler... Türk'ün mezarının olduğu yer, bizim vatanımızdır." (Kuruluş Osman dizisinde Osman Bey'in sözü)

Gaf kürsüsü
Okurumuz Murat Aydın'ın tespiti: 24 haber kanalı gece haberlerinde (00:10) Washington'daki olayları aktarırken alt yazıda Türkçe 'Vaşington' yazmasın mı? Pazarda bile portakalı satarken 'Washington Portakalı' diye yazıyor pazarcılar. Biraz daha dikkat ve özveri lütfen.

Zap'tiye
Ali Koç ile nereden nereye... Hayaller Joseph Morinho, gerçekler Tahir Karapınar...