Diyorum ya, bu karantina günlerinde en büyük hobim, bir dedektif titizliğinde ekranı tarayarak, yeni mücevherler keşfetmek. Bunlardan birine de TRT 2 ekranında rastladım. Programın adı Tarihin Ruhu... Arşivlerde tozlanan bazı görüntülerin peşine takılıp onların analizini yapıyor, günümüze etkilerini ele alıyorlar. Yani tam bir televizyon arkeolojisi...
Önceki hafta cuma günü Sinema Genel Müdürlüğü ve TRT arşivlerinde bulunan Yunan Başbakanı Venizelos'un Türkiye ziyareti görüntülerini ekrana taşıdılar. Venizelos, yanındaki heyetle birlikte 26 Ağustos 1930'da Türkiye'ye bir dostluk ziyaretinde bulunmuştu. Kısa süre önce, ordularıyla savaşa tutuşan Venizelos ve Atatürk'ün bu ilk görüşmeleri olacaktı. Karşılıklı jestler birbirini izledi. Yunan Heyeti, Rum Patrikhanesi'ni ziyaret etmek istiyor ama bunun diplomatik bir sakınca yaratmasından korkuyordu. Atatürk, hiçbir mahzuru olmadığını söyleyince Yunan heyetini taşıyan gemi Haydarpaşa Limanı'na yanaştı ve heyetin Fener Rum Patrikhanesi'ni ziyareti sağlandı. Venizelos, Türkiye ile imzalanan barış, dostluk ve işbirliği anlaşmasını Türkçe "Hayırlı olsun" sözleriyle dünyaya duyurdu. Yunan heyeti 30 Ağustos Zafer Bayramı törenini de protokol tribününden izlerken, Atatürk o sırada ziyaretine gelen Macaristan Cumhurbaşkanı yerine Yunan Başbakanı Venizelos'u sağ yanına oturtmuştu. Venizelos ise birkaç yıl önce ordularını İzmir'de denize döken Mehmetçik'in tören geçişini izleyip alkışlamakta hiçbir sakınca görmemişti. Aynı Venizelos 1934 yılında yazdığı mektupla Mustafa Kemal Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterecekti...
Şahane belgeselde beni en çok etkileyen görüntülerden biri de, 30 Ağustos törenlerinde Atatürk'ün basın mensuplarına gösterdiği saygı ve özendi. Daha önce bu tür törenlerde basın mensuplarının ses, fotoğraf ve görüntü almak için ne kadar zorluk çektiklerine şahit olduğundan, bu kez onlara protokol tribününün tam karşısında bir loca yaptırmıştı. Bu, tarihte bilinen ilk basın locasıydı...
Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun...
Bunlar akademisyen ise vay kızlarımızın haline...
Geçen hafta Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Orhan Acar'ın öğrencileri ile video konferans yapmadan önce ağzından kaçırdığı "Bu arada kızların fotoğraflarını da görüyoruz, çaktırmadan" şeklindeki sözleri ülkeyi sallamıştı. Aradan üç gün geçmedi ki bu kez bir başka profesörün canlı yayındaki sözleriyle tüylerimiz diken diken oldu. Akit TV'deki Derin Kutu programında konuşan Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Muttalip Kutluk Özgüven, "12-17 yaş arası kızların mükemmel vücutları var. İlk çocuğu doğurmak için ideal bir yaş" deyiverdi.
Korkuyorum... 4 yaşındaki kızım bir gün büyüyecek, üniversiteyi kazanacak, bu adamların eline düşecek diye... Evlatlarımızı koruması, esirgemesi, eğitmesi, doğruyu göstermesi gereken akademisyenlerin hali buysa vah bizim kızlarımızın haline ki, ne vah!.. İşini doğru dürüst yapan ahlaklı bilim adamlarımızı tenzih ediyorum tabii ki. Ama asıl görev onlara düşüyor. Bu profesör müsveddelerini dava etsinler. Mesleklerini, titrlerini, imajlarını zedeleyen bu çürük yumurtaları aralarından atmak, öncelikle onların görevi çünkü.
Üzülüyorum... Bu memleketin gerçek eğitimcileri, Anadolu'nun ücra köylerinde kapı kapı dolaşıp ana-babaları, kız çocuklarını okula göndermeleri için ikna etmeye çalışıyorlar. Bu sapkın zihniyetli sözde profesörler yüzünden onları ikna etmek güçleşecek. İşte asıl ona üzülüyorum...
Gaf kürsüsü
Kars'ta koronavirüsten iyileşen adam boğa kesip onlarca kişiye yemek daveti verince, kentteki vaka sayısı bir anda üç kat arttı.
Zap'tiye
Ülkemizi işgale yeltenen düşmanları yurdumuzdan söküp atmak için 101 yıl önce bugün Samsun'da mücadeleye başladık. Bu kez karşımızda görünmeyen sinsi bir düşman var. Lütfen siperlerde kalın!
Ne demiş?
"Hayatta en sevdiğim şey, elde bulaşık yıkamak. Bulaşık makinesi orada öylece duruyor." (Kerem Bürsin'in Rachel Araz'a verdiği online röportajdan)