Aslında bu şahane 'ibretlik' sahne atv'nin Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde geçen hafta yayınlandı. Ama ben izlemeyenler olabileceğini düşünüp, bu geceki özette yer alacak Ömür-İlyas diyaloğunu bu kez kaçırmamanızı önereceğim. Özellikle de çok istedikleri halde çocuk sahibi olamayan ya da evlatlarını yitirdikten sonra kendilerini bir çıkmazda bulanlar için...
Ömür, ikiz erkek bebeklere hamileydi.
Malum, mafya işleri işte, kendini bir çatışmanın ortasında bulunca bebeklerini düşürdü. Doktor bir daha çocuk sahibi olamayacaklarını söyledi. Hastane çıkışı, İlyas-Ömür çifti kendilerini Şile sahillerine attı.
Biraz kendileriyle ve 'kaderleriyle' baş başa kalmak istiyorlardı. Aralarındaki diyalog ise aynı durumdaki çiftlere rehberlik edecek cinstendi:
İLYAS: Ömrüm... Kimin ne dediğinin hiçbir önemi yok. Sen hayattasın, yanımdasın. Ben seninle beraberim. Benim için tek önemli şey bu.
ÖMÜR: Doktorun dediklerini duymadın mı İlyas?
İLYAS: Duydum. Onun da bir önemi yok ki. Düşünsene, ben şimdi bu plajda delirmiş bir vaziyette kendi kendime yürüyor olabilirdim. Ömür, sen ölmüş olabilirdin. Allah seni bana bağışladı. Ben de kalkıp, bir de buna isyan mı edeceğim?
ÖMÜR: Keşke ölseydim.
İLYAS: O nasıl laf öyle?
ÖMÜR: Bu hayatta en çok istediğin şey baba olmak ve ben sana bu duyguyu yaşatamayacağım.
İLYAS: Sen bana dünyanın en güzel duygularını yaşattın. Senin sayende hiçbir güzel duygudan eksik kalmadım.
ÖMÜR: Baba olmaktan bahsediyorum İlyas, nasıl eksik kalmadın?
İLYAS: Mesele baba olmak değil ki, mesele iyi bir insan olmak, iyi bir eş olmak. Belki de ben iyi bir baba olamayacaktım.
Belki de çok kötü bir evlat yetiştirecektim, bilmiyorum. Bilemeyiz. Ama bildiğim tek bir şey var: Son nefesime kadar seninle beraber yaşamak istiyorum.
Bu şahane diyalog bir de Ahmet Kaya'nın 'Kimse Bilmez' şarkısıyla taçlanınca, son dönemde beni en çok etkileyen romantik sahneye bir mafya dizisi ev sahipliği yapmış oldu.
Yine uyudun İmamoğlu!
Bu kez sokağa çıkma yasağından üç gün önce bu köşeden, değerli okurum Kamil Çetin aracılığıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni uyarmış, "Uyuma Ekrem İmamoğlu" diye çağrıda bulunmuştuk. Ne yazık ki cumartesi günü haber bültenlerine aynı görüntüler yansıdı. Başta sağlık çalışanları olmak üzere işine gidip gelmek için toplu ulaşımı kullanmak zorunda olan pek çok görevli yollarda çile çekti. Bütün gün evlere paket ve ihtiyaç maddesi taşıyan kargo çalışanları, günün yorgunluğu yetmezmiş gibi akşam evlerine yürüyerek dönmek zorunda kaldılar.
Peki kilit noktalara, hayati hatlara birkaç otobüs seferi daha koymak, saatlerini rasyonel bir şekilde düzenlemek bu kadar zor muydu? Bir de koca memleketi yönetmeye talip oluyorlar. Hangi yüzle?
Aşı karşıtları, cehennemi gördünüz mü?
Aşı karşıtlığı, salgından önce çok tartışılmıştı. Bir grup ebeveyn, çocuklara vurulan zorunlu aşıların ilaç şirketleri tarafından düzenlenen kâr amaçlı bir manevradan ibaret olduğunu öne sürerek aşıya direniyor, hatta bunu sosyal medya üzerinden kampanyaya dönüştürüyorlardı. Geçenlerde John Hopkins Üniversitesi'nin bir araştırması yayınlandı. Buna göre; verem, çiçek gibi aşıların zorunlu tutulduğu ülkelerde Covid- 19'dan meydana gelen ölümlerin, diğerlerine oranla düşük olduğu ortaya çıktı.
Biz bu sütunlardan aşı karşıtlarına sürekli uyarıda bulunuyor, "Toplum sağlığıyla ve çocuklarımızın geleceğiyle oynamaya hakkınız yok" diye isyan ediyorduk. Sonunda haklılığımız bilimsel olarak da kanıtlandı. Aşı karşıtları, buna ne diyeceksiniz bakalım?
Şeref kürsüsü
Kürsüde bugün, Beylikdüzü'ndeki bir özel hastanenin yoğun bakım servisine girerek tek kelime ile 'ibretlik' bir haber yapan atv muhabiri Işık Açıkel ve kameraman Kadir Mercan var. Helal olsun size çocuklar.
Zap'tiye
Kim derdi ki gün gelecek gözle görülmeyen bir yargıç, hepimize görünmez elektronik kelepçe takıp, ev hapsi verecek diye...
Ne demiş?
"Topuklu ayakkabı giyme anne, o zaman babamdan kaçamazsın." (Annesi Zeliha Aydemir'i sürekli tehdit eden babasının af yasasıyla cezaevinden çıkacağını öğrenen 10 yaşındaki çocuğun uyarısı)