Kitap... Aydınlanmanın aracı... Ama kimi gün diktatörlerin kendi karanlıklarını 'kitap yakarak' aydınlatmaya çalıştığına da şahit oldu bu dünya... Roma İmparatoru Sezar, içinde 150 bin cilt kitap bulunan Mısır'daki tarihi İskenderiye Kütüphanesi'ni yakarak, bir kültürü toptan imha etmeye kalktı. Ondan yüzyıllar sonra bir başka tiran, Hitler, 1933'de "Alman olmayan her şeyi yakın" diye emir verip Berlin sokaklarında yüzbinlerce kitabın yakılmasına yol açtı.
Bunları niye mi hatırlattım? Çünkü bir kültürü sonsuz kılmanın yolu, yazılı eserlerin korunmasından ve yeni nesillere intikalinden geçer. Kurulacak her kütüphane, rafa konulacak her kitap, bir ulusun ve onun kültürünün, örfünün, adetinin, kimliğinin, kişiliğinin savunulacağı bir siperdir. İşte bu nedenledir ki, Külliye'deki Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi'nin açılışı için Ankara'ya koşa koşa gittim ve gördüm ki Cumhuriyet tarihinde kültür adına yapılmış en önemli eserlerden birine şahitlik ediyorum.
İçinde 5 milyondan fazla cildin yer alacağı, 24 saat boyunca hem fiziki, hem de dijital ortamda halka açık olacak Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi'ne de ancak Recep Tayyip Erdoğan gibi "kitaba yakın duran", edebiyat aşığı, hafızasında yüzlerce şiir barındıran biri önderlik edebilirdi zaten.
Aslında 'okumak' Allah'ın ilk emridir. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim "Oku" diye başlar. Bu nedenle, kütüphanenin dev Prestij Okuma Salonu'nun altındaki kemerde yer alan Alak Suresi'nin 4'üncü ve 5'inci ayetlerini buraya çok yakıştırdım. Mealde şöyle yazıyordu: "O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir."
Ne mutlu bize ki, lise yıllarında kartpostal satarak kazandığı ilk parayla Ömer Nasuhi Bilmen'in Istilahat-1 Fıkhiyye Kamusu'nu satın alan ve bu eser için "Hayattaki en kârlı yatırımım" diyen, kitap değil, meşale yakan bir Cumhurbaşkanımız var.
Canan Karatay tehlikesi
Bilim insanlığına diyecek sözüm yok. Arada abarttığı da olmuyor değil tabii. Bir sözüyle bir sektöre kriz yaşatacak kadar da etki sahibi. Son kurbanı ise tavuk dönerciler...
Prof. Canan Karatay ile ilgili son gelişmeyi Show Ana Haber'de izledim. Üşenmeyip hesaplamışlar: Hocamızın muayene (vizite) ücreti 15 yıl içinde 70 liradan 1400 liraya çıkmış. Üstelik randevu defteri de 2.5 yıl boyunca doluymuş. Yani yeni bir 'Ye şöhretim ye' durumu...
Hocamızın kazandığı parada gözümüz yok tabii. Hakkıdır. Ancak son zamanlarda televizyon muhabirlerinin mikrofon tuttuğu pek çok doktorun özellikle 'uçuk kaçık' görüşler ortaya koyduğu ve sansasyon peşinde koştuğu izlenimini ediniyorum. Belli ki bilim adına yeni görüşler ortaya koymaktan ziyade isimlerinden söz ettirmek peşindeler. Özetle; korkum, Canan Hocamızın pek çok meslektaşını yoldan çıkarmak üzere olduğu...
Tutkularımızın kaynağı televizyon
Discovery, dünya üzerinde tutkuları neyin tetiklediğini anlamak için bir araştırma yaptırmış. 13 ülkeden 13 bin katılımcının yer aldığı ankette; spor, yemek, dekorasyon, araba gibi ilgi alanları söz konusu olduğunda, insanların ilham ve bilgi almak için televizyonu kaynak olarak aldıkları ortaya çıkmış. Türkiye'de tutkuları tetikleyen mecralar arasında yüzde 93 ile televizyon ilk sıradaymış. İşte Türk insanı için televizyonun sadece eğlence aracı değil, 'ilham kaynağı' olduğunun yeni bir belgesi. Bu anket, aynı zamanda reklamların neden televizyona yığıldığının da cevabı...
Araştırmanın bir başka çarpıcı sonucu ise Türkiye'nin kişi başına ortalama 4.2 tutku alanı ile Güney Afrika'dan sonra ikinci sırayı alması.
Gaf kürsüsü
"Mensah... Bir orta daha Mensah'tan... Kafa vuruşu ve golll!... Mensah'ın kafa vuruşu ve Kayserispor 1-0 öne geçti... Sapunaru... Rumen oyuncu topu filelere gönderiyor..." (beIN Sports'ta Denizlispor-Kayserispor maçını anlatan spiker Gökhan Telkenar'ın Kayserispor'lu Mensah'a hem orta yaptırıp hem kafa golü attırması... Bu arada golü de Sapunaru atıyor)
Zap'tiye
Boşanmaların bu kadar artmasında dizilerin arasına sokuşturulan pırlanta reklamlarının etkisi olmasın sakın?
Ne demiş?
"Kütüphaneye gittiğim ilk gün, cennete düşmüş gibi hissettim." (Oyuncu Ercan Kesal'ın sözleri)