Siyasette büyük gün geldi çattı. Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu, bugün canlı yayında ekran tartısına çıkıyorlar. Peki 2.5 saatlik bir televizyon tartışması, seçimin kaderini tümden belirleyebilir mi? Televizyon tarihi bu soruya 'Evet' yanıtını veriyor.
Özellikle de hem televizyonun anavatanı, hem de demokrasi, özgürlük ve fırsatlar ülkesi olarak bilinen ABD'nin politik tarihi, izleyici konumundaki seçmenlerin tercihini tümden ya da kısmen değiştiren televizyon münazaraları ile dolu.
Geçen hafta da yazmıştım. 1960 yılında ABD'de televizyon düellosuna çıkan Cumhuriyetçi Başkan Yardımcısı Richard Nixon ile Demokrat Parti Massachusetts Senatörü John F. Kennedy arasındaki tartışma Kennedy'nin ezici üstünlüğüyle sonuçlanmıştı. Kötü makyajı ve yorgun yüz ifadesi Nixon'ın sonunu getirirken, münazarayı radyodan dinleyenlerin oyu ise Nixon'dan yana olmuştu.
2017 yılında Fransa'da gerçekleşen Emanuel Macron ile Marine Le Pen arasındaki ekran kapışmasında ise Macron'un "Kusura bakmayın Madam Le Pen ama Fransa sizden daha iyisini hak ediyor" sözü, ırkçı liderin tuş olmasına yetmişti. 2016 yılında Donald Trump ile Hillary Clinton farklı tarihlerdeki üç raunt üzerinden karşılaşmış, köşeye sıkışan Trump'ın Clinton'ı hapsettirmekle tehdit etmesi ona büyük puan kaybettirmiş ancak daha sonraki icraatlarıyla seçimi kazanmayı başarmıştı.
Peki ya bizdeki durum?
1995 yılında Ali Kırca'nın sunduğu Liderler Meydanı;
Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Alparslan Türkeş, Mesut Yılmaz ve dönemin başbakanı Tansu Çiller'i bir araya getirmiş, Mesut Yılmaz'ın Tansu Çiller'e karşı tavrı kaba olarak nitelenmiş ve kadın seçmenden büyük tepki görmüştü. O dönemdeki televizyon tartışmalarından en fazla nemalanan isim ise, hiçbir programa katılmayan Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan olmuştu.