Öncelikle içten bir teşekkür. Kime mi? Adı 'çılgın yapımcı'ya çıkan Mustafa Uslu'ya... Önce 'Ayla', sonra 'Müslüm' ve son olarak da 'Çiçero' ile bizlere sinema salonlarında keyifli saatler geçirttiği ve yazmaya değer filmler ürettiği için... Daha sırada neler var neler... 1915'te Çanakkale Savaşı sürerken Avustralya'da dondurma satarak hayatını kazanan iki Türk'ün hikayesi... Deniz tarihimizin en dramatik öykülerinden Dumlupınar denizaltısının filmi... Türkiye'de geçirdiği trafik kazası sonucu hafızasını yitiren yatalak Rus gencine yıllarca öz evladı gibi bakan Türk annenin ibretlik hikayesi... 'Cep Herkülü' Naim Süleymanoğlu'nun akıl almaz yaşam öyküsü... Bunların hepsi Mustafa Uslu ve ekibi tarafından beyaz perdeye aktarılarak 'ölümsüz' kılınacak.
USTA İŞİ BİR FİLM
Uslu'nun gişede bu denli başarılı olmasının en büyük nedenlerinden biri, senaryoların 'gerçek olaylardan' esinlenilerek yazılması.
Merakla beklediğim ve beni hiç de hayal kırıklığına uğratmayan 'Çiçero' filminin büyüsü de işte burada. Buna deneyimli yönetmen Serdar Akar'ın mahareti, başta Erdal Beşikçioğlu, Burcu Biricik ve Murat Garipağaoğlu olmak üzere tüm oyuncuların göz dolduran performansları da eklenince ortaya gerçekten bir seyir şöleni çıkmış. (Özellikle 'küçük bir Hitler kopyası' olarak karşıma çıkan Murat Garipağaoğlu'nun oyunculuğuna bayıldım) Ama bir oyuncu vardı ki, onu yüreğimin baş köşesine koydum. Adı Ezel... Filmde, Down sendromlu çocuk 'August'u canlandırıyor. Sırf bu 'özel' çocuğu izlemek için bile bu filme gidilir. Onu şimdiden 'Yılın Çocuk Oyuncusu' ödülüerine aday gösteriyorum.
KAZANAN TÜRKİYE
'Çiçero'; hem tarih, hem de insanlık dersleriyle örülü. En önemli mesajı ise 'Savaşın kazananı olmaz'! Bunu vurgulayan en çarpıcı sahne ise İngiltere Başbakanı Churchill ile dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü arasında Adana'nın Yenice istasyonundaki tren kompartımanında yapılan görüşmenin müthiş diyalogları. Churchill, Türkiye'yi İngiltere'nin yanında savaşa sokmak için bastırırken, aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyor.
"Unutmayın, Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'nın yanındaydınız ve yenildiniz" diyor. İnönü, "Siz de unutmayın ki, desteklediğiniz Yunan kuvvetleri şu an içinde bulunduğumuz vagonda 16 Türk askerini şehit ettiler. Onlar benim silah arkadaşlarımdı" diyerek, o isimleri tek tek sayıyor.
Filmin sonunda anlıyoruz ki, İkinci Dünya Savaşı'nın kazananı ne ABD, ne İngiltere, ne Fransa... Galip gelen, savaşa girmeyen Türkiye Cumhuriyeti...
MÜTHİŞ SÜRPRİZLER
Galaya gelenleri ise müthiş bir sürpriz bekliyordu. Uniq Hall'ın girişinde davetlileri dikenli teller, nöbet kulübeleri, kum torbaları arkasına yerleştirilmiş makineli tüfekler, İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma sepetli bir askeri motosiklet ve 1938 model siyah Mercedes ile birlikte zincirleri Nazi askerlerinin elinde olan Alman kurt köpekleri bekliyordu. Gösterim sonrasında Nazi askerleri ile köpekler gitmişti. Kırmızı halının ortasında ise bir oyuncak bebek yığını duruyordu. Nazilerin, ari ırka ulaşma hayaliyle katlettikleri fiziksel ve zihinsel engelli Alman çocuklarını gaz odalarına göndermeden önce ellerinden aldıkları oyuncak bez bebekler... İçim nasıl ürperdi anlatamam...
'Çiçero' kim mi? İkinci Dünya Savaşı'nın kaderini çizen, Türkiye'yi savaşa girmekten kurtaran, müttefiklerin Normandiya çıkartmasında başarılı olmasını ve Nazi Almanya'sının yenilmesini sağlayan Türk casusu İlyas Bazna'nın kod adı...
Filmden çıktığımda uzun uzun düşündüm. Tarihimiz bu ve benzeri pek çok şaşırtıcı hikaye ile dolu. Ama bize tarih derslerinde Endülüs Emevileri'ni ezberletip duruyorlar. Bu yüzden okulda tarihten soğutulan Türk gençleri, geçmişine de, geleceğine de sahip çıkmakta zorluk çekiyor.
Keşke o gençler, İkinci Dünya Savaşı'nın kaderini neredeyse tek başına belirleyen 'Çiçero' İlyas Bazna'yı o sinema koltuğuna oturmadan önce tanıyabilselerdi...