En başından söyleyeyim, Show TV'de cuma akşamı gala yapan 'Gülperi', eli yüzü düzgün bir dizi. Konu aslında bildik. Kaderin darbe üzerine darbe vurduğu bir kadının dramı ve ayrı düştüğü çocuklarını geri kazanma savaşı...
Nurgül Yeşilçay'ın oyunculuğunu asla tartışmam.
Döneminin en yetenekli kadın oyuncularından biri. Ancak bazı roller, üzerine fena halde yapışıp kaldı.
Onu bir kez daha mağdure olarak izlemek azıcık keyfimi kaçırsa da, oyunculuk performansına diyecek tek sözüm yok.
Gaziantepli ailenin şive sorunları ise gözüme çapak gibi battı. 'Gülperi', kusursuz İstanbul Türkçesi konuşurken, onun yetiştirdiği üç çocuk, yörenin şivesini en keskin şekilde kullanıyor. Bir de çocukların görüntüsü fena halde kentli. Özellikle 'Hasan', Cadde'de takılan 'Berkcan' iken sanki zembille Gaziantep'teki çiftliğe indirilmiş gibi duruyor.
Bir de 'Gülperi'nin kent otogarında otobüse tekme tokat bindirildiği bir sahne vardı ki, pek mantığıma sığmadı.
Otogarda bir tek emniyet görevlisi yok muydu bu vahşete 'Dur' diyecek? Haydi vatandaş korkusundan müdahalede bulunmadı diyelim. Peki ya şoför; dayakla bayıltılıp otobüse konulan kadın için emniyete niye şikayette bulunmadı?
Ayrıca çocuklarından kopartılıp sürgüne gönderilen 'Gülperi', durumu ne de çabuk kabul etti? Sen iki yıl boyunca cezaevinde çocuklarının hasretini çekeceksin, sonra çıktığın gün onları görmeden İstanbul'a gönderileceksin. 'Gülperi' gibi sözde savaşçı bir kadının 2 kilometre sonra otobüsü durdurup konağın kapısına dayanması gerekmez miydi?
Neyse, daha ilk bölümden fazla yüklenmeyeyim...