Yönetmen Yavuz Turgul'un kızı Nisan, harika bir iş yapmış. Ekrana gelişinin 18'inci yıldönümünde efsane 'İkinci Bahar' dizisinin oyuncuları ile röportajlar yapmış. Ranini TV'de yayınlanan röportajda en çok Şener Şen'li bölüm ilgi çekti. Çünkü usta oyuncu, neden ekranlarda yer almadığını ilk kez bu denli samimi ifadelerle açıkladı.
Şener Şen, ekrana dönmeyi tek bir şarta bağlıyordu:
"Eğer dizi süreleri makul hale gelirse, dönebilirim." Sonra da bizim bu sütunlarda yazmaktan yorulduğumuz konuyu, son derece net ve çarpıcı cümlelerle yeniden gündeme getiriyordu:
"Bizim dizi yaptığımız zamanda süreler mantıklıydı.
Ben bütün bir gecenin bir dizi tarafından gasp edilmesinin büyük bir yaratım zafiyetine yol açtığını düşünüyorum. O zaman ritim duygusu kayboluyor, yavaşlık, bol müzik, bol resim, bol manzarayla bu üç saati doldurma endişesi oyuncuda da, yönetmende de, yazarda da hissediliyor. Ee galiba alan memnun satan memnun ki, olanlar bütün şiddetiyle devam ediyor. Ama ben bunun pek sağlıklı olduğuna inanmıyorum.
Normal sürelere çekilirse, o zaman düşünülebilir." Şener Şen'in, televizyon sektörünün kendine özgü, yazılı olmayan kanunlarına da itirazı vardı:
"Sinema beni daha çok heyecanlandırıyor. Sinemada kendimi daha özgür hissediyorum.
Dizide sizin dışınızda başka etmenler de giriyor devreye.
Mutlaka üç saate uygun kanalın programı var, yapımcının stratejisi var, günler değişiyor, sizin dışınızda bir şeyler oluyor. Sinemada biz direkt seyirciyle muhatap oluyoruz, hata yaptıysak da cezasını biz çekiyoruz." Ne kadar haklı değil mi?
Şimdi Şener Şen, şöyle kalplerimize dokunan, sahici, samimi bir karakterle televizyon ekranında olsa, izlemez miydiniz? Sizi bilmem ama ben burnumu ekrana yapıştırırdım doğrusu. Ama biz ne yaptık? Şener Şen gibi bir değeri el birliğiyle ekranın uzağına savurup kendimizi cezalandırdık.
Bu arada çok merak ettiğim ama tüm mesleki deneyimime rağmen cevabını bulamadığım bir soru var:
Dizi sürelerinin uzunluğundan herkes şikayetçi.
Oyuncu, çok para almasına rağmen bu parayı harcayacak zaman bulamamaktan, sağlığının bozulmasından dertli. Set çalışanları ise adeta köle gibi çalıştırılmaktan mustarip.
İzleyici zaten bir diziyi seyretmek için ekran başında üç saat çakılı kaldığı için isyanda. Kanal yönetimleri, prime time'ı tamamen dizilere ayırmak zorunda kaldığı için, ürün çeşitlendirememekten ve dolayısıyla yeni reklam mecrası yaratamamaktan dertli. Ayrıca dizi yapımcılarının, 'ruhlarını' ele geçirmelerinden de rahatsız.
Reklam veren deseniz, bir dizi içinde ekrana gelen dört kuşak reklam spotunun izlenmediğinin ve dolayısıyla parasının havaya uçtuğunun farkında.
Peki o zaman bir diziyi ekranda üç saat tutmak kimin işine yarıyor, söyler misiniz?