Siyasi liderler arasında sağlanan uzlaşma bir yana, beni son günlerde en çok mutlu edenlerden biri de medyanın kutuplaşmadan kurtulup ortak bir ideal etrafında yek vücut olması. Görüldü ki, siyasi kutuplaşmanın kamplara ayırdığı 'gerçeküstü medyacılıktan' kimseye fayda yok. Tekrardan hatırlandı ki, gazetecilik bir misyon işidir ve gazeteci 'inandığını' yazmakla mükellef bir meşale tutucudur.
Ne mutlu bana ki, 16 Temmuz sabahı, 14 Temmuz akşamından çok daha büyük bir gururla "Ben gazeteciyim" diyebildim.
Darbe girişimi, öyle 'mükemmel' bir zamanda geldi ki... Bir turnusol kağıdı, bir kitap ayracı gibi işlevsel oldu. Artık lise kitaplarında kalan, uygulaması olmayan 'Medya dördüncü güçtür' sözünü yeniden hayata geçirdi.
Tabii ki medyanın 'tek sesli' olmasını savunacak değilim. Ama aslolan milletin bekası olunca, geriye kalan her şey teferruat haline geliyor. Tabii ki birbirimize laf sıralayacak, çatır çatır kavga edecek günlerimiz de gelecek. Ama önce şu taşı 'el birliğiyle' bir kaldıralım da...
15 Temmuz'dan önce birbirlerinin logosuna bile tahammül edemeyip ekranda buzlayan kanalların şimdi adeta 'ortak yayına' geçmelerini, birbirinin görüntülerini paylaşmalarını, canlı yayınlarda birbirlerinin isimlerini 'gocunmadan' telaffuz etmelerini nasıl da keyifle izliyorum...
Tüm 'gerçek gazetecilere', yıllardır birbirini rakip değil, düşman belleyen meslektaşlarıma bir çağrım var: Artık al bayrağımızın hilalindeki sivri uçlar gibi olmalıyız. Birbirimizden uzak gibi görünüp. birbirimize yakın durmalıyız...