Bu başlığı kimbilir kaçıncı kez atıyorum. Sadece Kuzey Ege'nin değil, Türkiye'nin 'oksijen çadırı' olarak bilinen, barındırdığı zengin endemik bitki örtüsüyle dünyada eşi benzeri olmayan Kazdağları bir badireyi atlatmadan, bir başka kabusa uyanıyor.
Önce yabancı ortaklı maden şirketleri talan etti Kazdağları'nı. Zehirli kimyasal arsenik ile altın aramaya kalkıp zehirlediler billur sularını; 400 yıllık sakız ağaçlarını kökünden sökerek üstelik. Bölge halkı ve Kadir Çelik başta olmak üzere birkaç gazeteci dostumla birlikte savaş verdik ve o şirketlerin lisansı 'bir süreliğine' askıya alındı. Sonra zeytinlikleri tehdit eden aşırı yapılaşma için sayfalar dolusu yazdım. Ardından körfeze lağım boşaltan bazı turistik tesislerle mücadele ettim yaz boyunca. Şimdi de başımıza termik santral belası çıktı. Bölgenin doğal cennetlerinden Yenice'ye yapılması planlanan termik santral için bölge halkı bir kez daha ayakta. Direnişi sonuna kadar destekliyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın, her fırsatta çevreyi bahane eden 'istemezükçülerden' değilim. Ama Kazdağları, termik santral inşa edilecek son yer olmalı. Bunca kıraç, ot bitmez, çölleşmiş toprak varken, neden ille de Kazdağları, işte onu anlamış değilim. 'Nakliye kolaylığı'nı kimse gerekçe göstermesin. Yok olacak tarihi ve doğal güzelliklerin yanında, 'nakliye tasarrufunun' sözü olur mu hiç?
Kazdağları ya da mitolojik ismiyle İda, dünyadaki ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer olarak bilinir. Ama biz 'güzelliği' yok etmek için adeta birbirimizle yarışıyoruz...