Sınırı aştığımız zaten ortadaydı da benim sözünü edeceğim, ülke sınırları.
Köşemi takip edenler biliyor; ekran başında kirlenen ruhumu arındırmak için günün son iki saatini belgesel kanalları arasında dolaşarak geçiriyorum.
Bu, kendi icadım bir terapi yöntemi.
Aksi halde felaketlerle dolu haber bültenlerine, ölüm ve entrikanın kol gezdiği dizilere, kavga ile tartışmayı bir türlü ayırt edemeyen sözde sohbet programlarına günde 15 saat boyunca dayanmam mümkün değil. Salı akşamı da gözüm, ID kanalındaki kriminal hikayelerin konu edildiği Katilimi Bulun adlı reality programına ilişti. (Genelde ruhumu çitilemek için otomobil ve doğa belgesellerini tercih ederim ama bu kez konu dikkatimi çekmişti) Katilimi Bulun'u benzerlerinden ayıran önemli bir özelliği var; hikayeyi bize maktulün kendisi anlatıyor.
Tabii canlandırmalarla.
Bu kez öldürülen, ABD'deki Portland'da yaşayan genç ve güzel üniversite öğrencisi Kate Johnson'dı.
Arkadaşları onu bir sabah üniversite lojmanındaki odasında ölü halde bulmuşlardı. Cinayet büro dedektifleri; en küçük delilleri ve olay yerindeki izleri takip ederek sonunda katile ulaştılar. Bir genç kızı, hayatının baharında tecavüz ederek öldüren kişi, aynı yerde yaşayan Deniz Aydıner adlı bir Türk'tü. (Belgeselde ondan 'Türkiyeli' diye söz ediliyordu. 'Türk' demenin bile suç ya da ayıp sayıldığı günleri de gördük ya!) Peki katil, maktulü neden öldürmüştü? Dedektiflerin izlediği güvenlik kameraları görüntüleri; ikilinin tanıştığını, hatta şiddetli bir tartışma yaşadıklarını ortaya koyuyordu.
Zaten Deniz'i tanıyanlar da onun çok sinirli biri olduğunu söylüyordu.
Katil Deniz, göz koyduğu Kate'in başkalarıyla görüşmesini engellemek istemiş, genç kız da bunu şiddetle reddetmişti.
Kate, Deniz'e "Zaten sizin ülkenizdeki kadınlar, Birleşmiş Milletler verilerine göre herhangi bir hakka sahip değilmiş" demişti.
Bu söz üzerine Deniz, vahşi cinayet planını uygulamaya sokmuş ve ertesi gün kızı odasında öldürmüştü.
Kadına şiddette uluslararası zirve yapmak ve bir de üzerine tüy dikmek bu olsa gerek. Bir Türk vatandaşı olarak ekran başında yaşadığım utancı tahmin edersiniz sanırım...