Daha dizi başlamadan, Yeter'in en büyük cazibe noktasının baş karakter Yekta'yı canlandıran Yurdaer Okur olacağını yazmıştım. İlk bölümde tahminimden fazlasını buldum. Ülkenin en başarılı beyin cerrahı olan, zekasına çok güvenen ve karısını her fırsatta aşağılayan ama eşi ve onun yakınları tarafından beş yıldır aldatıldığını öğrenen ihtiraslı Yekta karakteri, ancak bu kadar gerçekçi canlandırılabilirdi.
İlk olarak Köprü dizisinin mühendisi olarak dikkatleri üzerine çeken, daha sonra Karadayı'daki 'Savcı Turgut' karakteri ile herkesin takdirle karışık nefretini kazanan Okur, bu kez tamamen farklı bir fizik ve ruh haline bürünmüş. Öyle tahmin ediyorum ki, Yekta'nın öz kızını kendisinden saklayanlardan intikamı pek hiddetli olacak.
Malum, kadına şiddet konusu bir türlü gündemimizden düşmüyor. Ama genellikle medyaya fiziksel şiddet haberleri yansıyor. Ya kadının ruhunu paramparça eden psikolojik şiddet? İşte olayın bu yönünü de Yekta bizlere gösterecek. Daha ilk bölümden hepimizin tüylerini diken diken eden Yekta'nın yeni icraatlarını hem merak, hem de büyük bir kaygı ile bekliyorum. Okurumuz Ramazan Budak ise konuya esprili bir tarzda yaklaşmış: "Yekta daha ilk bölümde 'yok artık' dedirtti. Her dakika başka bir zulüm... Atın bu Yekta'yı Esad'ın üstüne!"
Dizinin ilk bölümünde bir başka öne çıkan oyuncu ise ekranlara yeni bir 'korkunç yenge' karakteri kazandıran(!) Selen Domaç oldu. Bakalım bu iki kötüye karşı yürütülen savaşta zafer, iyilerin olabilecek mi? Bu arada soy sop karışıklığı, yeni dönem dizilerinin temel dayanak noktası oldu. Paramparça'da hastanede karışan çocukları izliyoruz. O Hayat Benim, para uğruna hayatların nasıl değiş-tokuş edildiğini konu alıyor. Yeter, doğduğu andan itibaren babasından saklanan bir kızın hikayesi ekseninde gelişen olayları anlatıyor. Hani neredeyse bu dizilere, babalık testi uygulayan laboratuvarların gizli sponsor olduklarını düşüneceğim!