Kimle konuşsam aynı şeyi söylüyor: 'O Ses Türkiye'deki Gökhan'a (Özoğuz) bayılıyoruz...' Peki iki-üç yıldır çevremizi kuşatan bu sempati halesinin sırrı ne? Bunu tek kelime ile açıklamak mümkün:
Gerçeklik!
Gökhan, içinden ne geçerse onu söylüyor, onu yaşıyor.
Canı sıkıldı mı kalkıp stüdyoyu dolaşıyor.
Jüri koltuğunda ayağını altına alıp oturuyor.
Bazen dalıp gidiyor.
En önemlisi de utanıyor, mahcup olabiliyor.
Dövme ve piercing'leriyle sonuna kadar batılı, derin maneviyatı ve geleneksele saygısıyla köküne kadar doğulu.
En olmadık yerde, en olmadık şeyi söyleyecek kadar afacan ama gecenin bir vakti eline süpürge alıp türbe bahçesi süpürecek kadar inançlı... Bir çocuğun masumiyeti ile bir dervişin bilgeliğini aynı ruhta birleştirebilmek ise Gökhan'ın en büyük meziyeti.
O Ses Türkiye'yi sürekli izleyenler biliyor. Son haftalarda stüdyoda bir 'Hamamcı Selda fenomeni' dolaşıp duruyordu. Bir kadın yarışmacı Gökhan'a "Size İzmir'den hamamcı Selda'nın selamı var" dediği günden bu yana Acun başta olmak üzere stüdyodakiler kinayeli yorumlarıyla Gökhan'ın üzerine gidip durdular. Gökhan konu ne zaman açılsa 'Hamama giren terler' misali ter döküp durdu.
Sonunda Acun, ta İzmir'e muhabir yollayıp hamamcı Selda'yı buldu. Eşiyle birlikte İzmir'de kadınlar hamamı işleten Selda Hanım, gerçekten de Gökhan'ın ısrarla kendini savunduğu gibi 'sıradan bir hayran' çıktı. Ama Selda Hanım'ın Gökhan hakkında söyledikleri, sıradan değildi ve pek çok izleyicinin duygularına tercüman olacak cinstendi:
"Gökhan artık ailemizden bir insan. Kendini çok sevdirdi.
O annelerin evladı, bütün ablaların kardeşi, bütün kız kardeşlerin ağabeyi oldu kısa sürede..." Her şeyin merdiven altında sahtesinin üretildiği, özellikle televizyon ekranının 'mış gibi' yapanlarla dolduğu bir süreçte insanımızın sahiciliğe duyduğu özlemin ilacı oldu Gökhan.
Bugüne kadar ekranda görünüp de 'aileden biri' olarak görülme mertebesine ulaşan bir tek Beyazıt Öztürk vardı.
Gökhan, zirveye ortak oldu.