Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Ankara'nın Bağları

SONUNDA yılların ödül rekortmeni dizisi The Sopranos'u da devşirdik. Show TV gölüne çalınan son 'ithal' mayanın adı Altındağlı...
Peki maya tutar mı?
Bu konuda Nasreddin Hoca kadar iyimser değilim doğrusu.
Her ne kadar iyi oyuncu, sağlam komedyen olduğuna gönülden inandığım Şafak Sezer role yakışmış olsa da, iki eski çınar Aydemir Akbaş ve Lale Belkıs kariyerlerinin sonbaharında tomurcuk üstüne tomurcuk verseler de, Hande Ataizi ile Başak Sayan yeni karakterlerine çabuk ısınmış gibi görünseler de; ı-ıh!
Bir kere; komedi-fantezi- gerilim karışımı olsa bile, bu hikaye bizim coğrafyaya yabancı. Zira bizim memlekette ekran başına geçen hiç kimseyi bir mafya babasının düzenli psikiyatr seansına gittiğine inandıramazsınız.
Ekrem'i rehabilitasyon koltuğunda gördükleri her an, hikayeden uzaklaşacaklardır.
Ama elin Amerika'sında, İngiltere'sinde öyle mi? Ailenin neredeyse her üyesinin ayrı bir psikoloğu var.
Öz be öz The Sopranos'da acayip karakter tahlilleri var. Adamın psikolojik gelgitleri, dizinin hareket noktası.
Trafikte kendine küfreden adamı gece yatağından aldırıp dövdürüyor ama bahçesinde beslediği sokak köpeği ölünce bunalımdan çıkamıyor.
Onun hayattaki en büyük korkusunun; namlunun ağzına durmak değil, ailesini kaybetmek olduğunu buradan anlıyor elin gavuru...
Ama bu 'tahliller', Şafak Sezer'e gülmek için ekran başına geçen bizim averaj izleyiciye ağır gelir. Ağır gelmeyenler ise zaten bu tür dizilerin feriştahını CNBC-e'de, TV2'de, internet üzerinden NBC'de filan izliyor...
Diyeceğim o ki; bizim 'Çakma Soprano' Ekrem, bir an önce ekip arkadaşlarıyla beraber 'Ankara'nın Bağları' eşliğinde misket havasına kalkmazsa, işi zor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA