Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı seversiniz, sevmezsiniz, kişiliğini, siyasi politikasını tasvip edersiniz, etmezsiniz; orasına karışmam. Ama onun ne denli 'usta' bir halkla ilişkiler uzmanı olduğu, Beyaz TV'nin belgeseli Usta'nın Hikayesi ile ortaya çıktı.
Belgeselde beni en etkileyen bölüm; Erdoğan'ın hapisten sevenlerine yazdığı mektuplardı. Erdoğan her gece oturmuş, sabah ezanı okunana kadar kendisine vatandaşların gönderdiği mektuplara tek tek cevap yazmış.
Bizim halkımız kendisini 'insan' yerine koyan 'büyüklerine' her daim vefa gösterir.
Erdoğan'ın bugün bu denli önemli bir lider haline gelmesinin nedenlerinden biri; eminim ki hapisten yazdığı o satırlar, seçim gezilerinde tek tek sıktığı o ellerdi.
Kenan İmirzalıoğlu ne diyordu röportajında? "Sayın Erdoğan'ın teyzesinin vefatından sonra Başbakanlık'a taziye mesajı iletmiştim. Birkaç gün sonra Başbakanlık'tan arandığım notunu ilettiler. Telefonun ucundaki; Başbakan Erdoğan'ın kendisiydi. Eminim onu, binlerce kişi aramıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı bana bizzat geri dönmüştü. Bizler yoğun set çalışmaları nedeniyle sevdiklerimize bazen mazeret beyan ederiz. Sayın Erdoğan'ın bu geri dönüşü üzerine bir düşündüm, bir utandım, kendime dersler çıkardım..."
İşte canlı canlı bir ders:
Sadece siyasette değil, hayatın her alanında insan egosunu küçülttükçe, tevazu çıtasını aşağıya indirdikçe; büyür, yükselir.
AMAÇ SİYASET OLSAYDI...
Usta'nın Hikayesi belgeselini tüm siyasi düşüncelerimden arınıp tamamen 'televizyoncu' gözüyle izledim. Yayıncılık adına bana göre ortada gerçek bir 'eser' duruyordu. Olan biteni 'Gökçek Ailesi'nin televizyon kanalında Başbakan'a güzelleme' olarak değerlendirenler çıkacaktır elbet. Ama ortada televizyonculuk adına gerçek bir başarı olduğunu kimse yadsıyamaz. Türkiye'nin özel yaşamı en çok merak edilen kişisini canlı yayında tüm siyasi kabuklarından soyup tamamen 'insani özellikleriyle' tanıtmak, yaratıcı bir fikirdi. Eğer maksat tamamen 'siyasi misyon' olsaydı, belgesel sadece Erdoğan'ın milletvekili seçildiği döneme kadar olan hikayesiyle sınırlı tutulmazdı.
Belgeselde tek eksik bulduğum taraf ise, Erdoğan'ın yaşamında kilometre taşı olan, onun çocukluk ve gençlik yıllarına tanıklık etmiş gerçek dostları yerine, onunla sadece 15 saniyeliğine görüşmüş ünlü sanatçıların tercih edilmesiydi. Eğer Başbakan canlı yayında karşısında gerçek dostlarını görmüş olsaydı, sohbeti çok daha rahat ve neşeli hale gelebilirdi diye düşünüyorum.
STANDARTLARIN ÜZERİNDE
Başta kanalın Yönetim Kurulu Başkanı Osman Gökçek olmak üzere tüm Beyaz TV ekibi bu 'eseri' ortaya koyabilmek için yaklaşık bir yıldır ter akıtıyordu.
Sonunda ortaya tüm Türkiye'nin konuştuğu, gazetelere en az beş manşet çıkaracak kadar özel bir yapım çıktı. Belgeselin tekniği de, sunumu da, kreatif alt yapısı da standartların üzerindeydi. Özellikle finalde verilen ve Başbakan'ın yol arkadaşlarının rol aldığı 'Uzun İnce Bir Yoldayım' klibi daha çook konuşulacak gibi...
Sizce de siyasetçiler, siyasetin uzağındayken çok daha sevimli, hoşgörülü, güler yüzlü değiller mi?