Üç yıl önce Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin basın gösteriminde onu ilk kez izlediğimde, bu köşede adına övgüler düzmüştüm. Sonra o 'Mete' büyüdü, büyüdü; kocaman oldu.
Mahmut ile Meryem'in galasında bir adım yanıma gelene kadar onu tanımadım. Sadece ben değil, pek çok kimse tanımadı. Çünkü o at yelesi saçlarını kazıtmıştı.
12 Eylül dönemine ulaşan Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin cezaevi sahneleri için kıymıştı lülelerine. Bir de acayip kilo vermişti. Zaten öyle yapılı bir hali yoktu ama iyice eriyip gidivermişti.
Eh, cezaevindeki bir genci canlandıracaktı nihayetinde. Kilolarını verirken Kıvanç ağabeyinden feyz almış olmalıydı...
Sonra ışıklar karardı, film başladı. Gördüm ki Bulut; dudak titreten, bol bol dayak yiyen 'ezik' rollerin adamı değil. Aslan gibi ata biniyor. Cengaverler gibi kılıç kullanıyor, dövüş ediyor. Ama kılıç tutan o eller, sevdiğinin zülfüne dokunurken güvercin kanadına dönüşmesini de biliyor.
DİZİDEKİ ÇOCUK DEĞİL
Bulut'un savaş meydanındaki katliama isyan ettiği, avazı çıktığı kadar haykırdığı bir sahne var ki; iliklerime işledi. Damarları boynundan fırlayacak sandım.
Diyeceğim o ki; hem romantik genci, hem kahramanı aynı filmde aynı inandırıcılıkla ortaya koyabilmek öyle her babayiğidin harcı değildir. Bulut, başarmış. Hem de öyle böyle değil... Artık dizi ve film yönetmenlerinin, yapımcıların aklına Aras Bulut İynemli denildiğinde sadece 'dizilerin nahif genci' gelmeyecek...
Ama filmde bir başka oyuncu vardı ki, "İşte ancak bu kadar sade ve bu kadar etkili oynanabilir" dedirtti.
Polat Bilgin...
İddia ediyorum; şu anda sadece 'mimik' kullanarak rol büyütebilen en yetenekli Türk oyuncusu. Bir kaş göz işareti ile bir sayfalık teksti anlatabiliyor; helal olsun.
Tomris İncer ve Melahat Abbasova ise oynamıyor da sanki oyunculuk dersi veriyorlar gibi. Eva Dedova'nın 'kamera ürkekliği' ise fazlaca seziliyor.
AZERİ DOKUNUŞU
Filme gelince...
Her şeyden önce Türkiye ile Azerbaycan'ın sadece Ermeni sorununda değil, sanatta da gönül gönüle verebileceğini ispatlaması adına son derece önemli bir ilk adım. Zaten Azeriler'in her daim yüreklerinde besledikleri o seçkin sanat kültürünü hep takdir etmişimdir. Ortak yapım filme öyle zarif dokunuşlar katmışlar ki...
Azeri yazar Elçin Efendiyev'in müthiş romanından büyük bir başarıyla perdeye uyarlanan Mahmut ile Meryem; Leyla ile Mecnun ya da Ferhat ile Şirin gibi aşkı yücelten öyküleri özleyenlere merhem olacak cinsten. İnsan, 'aşk ateşiyle yanmanın' ne olduğunu; yönetmen Mehmet Ada Öztekin'in o şiirsel kareleriyle adeta ciğerlerine çekiyor. Ama keşke görsel efektlere biraz daha özenilseymiş. O ateş kuşu sahnesi; bu kadar emek verilen, itina ile hazırlanan bir yapıma pek yakışmadı doğrusu.
Mahmut ile Meryem, epik sinemadan hoşlanan, aşka inancını yeşertmek isteyenlerin hoşlanacağı tarzda bir masal filmi.