Muhteşem Yüzyıl, eleştiri oklarının hedefi olmasına karşın Osmanlı döneminde azınlık hakları ve adalet konusunda ne kadar ileri olduğumuzu vurgulayıp duruyor.
Geçenlerde Kadı Ebusuud Efendi'nin pazar denetimleri sırasındaki tavrı nedeniyle "Bugün de bize bir Ebusuud Efendi lazım" diye yazmıştım. Bu hafta Tuncel Kurtiz'in canlandırdığı Ebusuud Efendi karakteri gözümde bir kat daha değerlendi.
İki esnaf, Kadı'nın karşısına çıktılar. Rum olan Dimitri, yanındaki Hasan'ı şikayet etti. "Bu adam benim dükkanıma girip duvarımdaki Hazreti İsa resmini parçaladı..."
Bunun üzerine Hasan atıldı: "Ya ne yapacaktım? Fatih, İstanbul'u bunun için mi fethetti..."

FRANSA BİLE ÖZENMİŞ
Kadı Ebusuud derin bir nefes aldı.
Sonra karar verirken başvurduğu kitaplardan birini çıkardı. İlgili sayfada Fatih Sultan Mehmet'in fetihten sonra Galata'da bulunan azınlıklar için verdiği kararı satır satır okudu. Fatih, direniş göstermeden kendilerine Galata'nın anahtarını veren azınlık tüccarların diledikleri gibi dini vecibelerini yerine getireceklerine dair bir akit imzalamıştı.
Ebusuud Efendi dedi ki, "Hıristiyanlar'ın dinine inanmayabiliriz ama ibadetlerine karışamayız." Sonra kararını açıkladı: "Tez bu Hasan'ı falakaya yatırıp 100 sopa vurun..."
Aynı andaki paralel anlatımda Fransız sefirler, ülkelerine mektup yazıyorlardı. "Osmanlı'da davalar hem adaletli, hem çok kısa sürüyor. En çetrefilli dava bile üç günde karara bağlanıyor. Fransa'da ise 10 yıl süren davalar var. Osmanlı'nın adalet sisteminin Fransa tarafından da örnek alınmasını temenni ederiz..."
Heyhaat!..
Bugün karakolda altı polis, bir asker kaçağının üzerine çullanıp hastanelik ediyor. Azınlık hakları şöyle dursun, kendi dininden insanların kafasını ezmeye çalışıyor. Silivri'de insanlar yıllardır neyle suçlandıklarını bile bilmeden yatıyor. Fransa, her fırsatta bize adalet dersi vermeye kalkıyor.
Vallahi insan, diziyi izledikçe iç çekiyor. Gerçekten de ne 'muhteşem' yüzyılmış...