İki yıldır o reklamı ne zaman görsem duygulanıyorum. "Köy öğretmeni Derya'dan gerçek bir öykü" yazıyor reklamın başında. Sonra karlar arasında güç bela seçilen tek katlı bir köy okulunu görüyoruz. Genç hanım öğretmen, buz gibi sınıfta ellerini ovuşturarak çaresizlik içinde sobaya bakıyor: "Burası çok soğuk, nasıl ders yapacağız burada?" Çocuklar, "Eski öğretmenimiz sobayı yakardı" diyorlar. Bizim acemi öğretmen, soba karşısında uzun uğraşlar verip ateşi yakmayı beceremeyince; annesini cep telefonuyla arıyor. Annesi ona, önce havalandırma kapağını açması gerektiğini söyleyince, sınıf bir anda ısınıveriyor.
Genç öğretmen sınıfa dönüp soruyor: "Demek ki soba yakmadan önce ne yapıyormuşuz?" Sınıftaki herkes yanıtlıyor: "Anamızı cep telefonundan arıyormuşuz!"
Ama arayamadılar... Van'da 30 öğretmen pazar günü ve ondan sonraki günlerde annesini arayamadı. Çünkü enkaz altında can verdiler... Kimi lojmanda, kimi kiraladığı apartman dairesinde, kimi arkadaşlarıyla yemek yediği restoranda...
İmkanları olsaydı, cep telefonundan soracaklardı annelerine:
"Anneciğim ben bu karanlık mezardan nasıl çıkacağım?" Soramadılar...
Bundan bir ay önce, öğretmenlerin kendi aralarında para toplayıp boyadıkları; Van merkeze 50 kilometre uzaklıktaki, 11 derslikli, 400 öğrencinin okuduğu Van Gedikbulak okulu da yerle bir olmuş. Dün bizim gazetenin 26'ncı sayfasında, öğretmenlerin boyadan sonra okulun önünde neşe ve gururla çektirdikleri fotoğrafın yanında okulun enkazının görüntüsü vardı. Şehirde okuyanlar bilmez. Köy okulunun öğretmenleri aynı zamanda ameledir, elektrikçidir, tesisatçıdır, boyacıdır, hamaldır...
Ve gerçek öyküleri hiçbir reklama sığmaz...