Kim bilir, daha kaç kez kafamızı enkazdaki deliğe uzatıp "Orada kimse var mı?" diye bağıracağız. Kim bilir, daha kaç kez "Deprem öldürmez, binalar öldürür" diye söylev çekeceğiz. Kim bilir, daha kaç kez yeniden, bir daha, defalarca öleceğiz...
Ders almıyoruz. Alsak bile unutuyoruz. Unutmasak bile gücümüz yetmiyor. Tavanların kafamıza göçmesine bir türlü engel olamıyoruz. Kerpiç evler şöyle dursun; 10 yıllık, yani 1999 depreminden sonra inşa edilen yedi katlı betonarme (sözde) binalar bile çöküyor.
Depremle yaşamaya alışmalıymışız. Her gece, ölümle koyun koyuna yatağa girmeye kim alışabilir? Tabanlı köyünde, tüm yaşamını iki büyük baş hayvana bağlayan köylü vatandaş, evini nasıl güçlendirsin? Ona "Depreme karşı uyanık ol" demeye hangimizin yüzü tutar?
Tabanlı köyünü geçtim... Hangimiz, ev alırken, kiralarken depreme dayanıklılık raporu soruyoruz ha, hangimiz? İnternet ve gazetelerdeki emlak ilanlarına şöyle bir bakın; içinde deprem kelimesi geçen var mı? Kombinin markasını bile yazıyorlar ama depreme dayanıklı mı, söyleyen yok... Gazetelerde tam sayfa site ilanları... Havuzun derinliğini, suyun sıcaklığını bile yazmışlar. Peki kaç şiddetinde depreme dayanıklı; bilen, soran, öğrenen var mı? Cebindeki paraya uygunsa, sok kafanı... Gerisi Allah kerim...
İstanbul , depremi bekliyor. Kafamız giyotin tahtasında. Bıçağın ipi seyreldikçe seyreliyor; koptu kopacak... Böyle bir şehirde evler satılırken, kiralanırken depreme dayanıklılık raporu ve deprem sigortası zorunluluğu kiralama ve mülkiyetin temel hukuki şartı olmaz mı? Bizde olmaz... Sonra da bağırırız karanlık deliklere doğru:
"Orada kimse var mı?"
Van depreminde az da olsa bizi teselli eden tek olay, devletin müdahale refleksinin geliştiğini görmek oldu. Devletin zirvesi, birkaç saat içinde bölgedeydi. Kızılay ve acil yardım kuruluşlarının bölgeye intikali olabilecek en kısa sürede gerçekleşti. Organizasyon konusunda hâlâ ciddi sıkıntılarımız var. Yine de Marmara Depremi ile karşılaştırıldığında önemli bir mesafe kat ettiğimiz de ortada. Ama felaketlerin bizi 'ağır ağır eğitmesini' bekleyecek zamanımız yok. Avucumuzun içinden kayıp gidenlerin 'can' olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Trafikte acele giden, ecele gider; depremde ise tam tersi... Kıpırdayın...