Belli ki bu hafta "Reyting mi, etik mi?" diye daha çoook tartışacağız. Aslında ortada 'tartışılacak' bir konu da yok. Hemen hepimiz oyumuzu 'etik'ten yana kullanıyoruz. Yıllardır ekrandaki şiddetten, cinsel sömürüden, ahlaksız ilişkilerin fütursuzca reytinge tahvil edilmesinden şikayetçiyiz. Ama ıslah edilmesi gereken bu durumun tüm sorumluluğunu senaristlere, yapımcılara, kanal yöneticilerine yüklemek de biraz insafsızlık oluyor doğrusu... Zira asıl yapmamız gereken; 'talebi' ortadan kaldırmak. Bunun da başı eğitim...
Eğer ekran başında iyiyi, kötüyü ayırt edecek bireyler yaratmış olsaydık, malum diziler bu kadar yüksek reyting alır mıydı? Ekranlarda son derece masum, gönül rahatlığıyla aile üyelerinin bir arada izleyeceği pek çok dizi ve program varken, neden tecavüzlü dizilerin önüne yığılıyoruz? Asıl bunu tartışmak lazım...
"Millete ne verirsen, onu alır" demekle bu işin içinden sıyrılamayız. Acaba suçu biraz da seçmeli ders olarak okutulan Medya Okur Yazarlığı dersini çocuğuna seçtirmeyenlerde, altın gününde 'muhabbete Fransız kalmayayım' diye rezil diziyi izleyenlerde, "Çoluk çocuğum acaba kötü etkilenir mi?" diye düşünmeden, "Ne çıkarsa bahtıma" diyerek kanallar arasında zap yapanlarda arayabilir miyiz?
Eğer temiz ekrana kavuşacaksak, bunu; bombayı birbirimizin kucağına bırakarak gerçekleştiremeyiz. Günah keçisi aramak yerine reklamvereninden kanal sahibine, yapımcısından izleyicisine kadar hepimiz, taşın altına elimizi koymak zorundayız. Ve tabii bunu 'gerçekten' istemeliyiz...
Yani, ilk taşı atmak için en günahsızın davranmasını bekleyemeyiz...