Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, maçlar sırasında saha içinde kullanması gereken akreditasyon kartını 'görünen yerine' asmadığı için Futbol Federasyonu'ndan uyarı aldı. Geçen yıl da Beşiktaş Teknik Direktörü Schuster'in başı, takmadığı kartıyla belaya girmişti.
Sahada kart takmak bir disiplin göstergesi, kurallara uyulduğunun bir simgesi, her şeyden önce 'kendi kimliğine saygının' bir ifadesi; bunu kabul ediyorum.
Unutmadığım zamanlar ben de iş yerinde kartımı boynuma asmaya gayret ediyorum.
Ama Futbol Federasyonu'nun dağıttığı akreditasyon kartlarını takmayanlara da kızamıyorum doğrusu. Zira kart değil, sanki idama gönderilen mahkumun boynuna asılan ceza hükmü gibi... Adeta dosya kağıdı ebadında. Malum, teknik direktörler artık 'taktikleriyle' olduğu kadar 'giydikleriyle' de değerlendiriliyor. (Bkz: Tarihte sarhoş bir Roman'a benzetilen Lucescu ve saçlarına 'inek yalamış gibi' denilerek, karizma fukarası ilan edilen Şenol Güneş) Hocalar arasında gizliden gizliye (ya da açık açık, bilemiyorum) bir şıklık yarışı var. Adam en güzel gömleği, en göz alıcı kravatı seçmiş, giyinmiş kuşanmış, özenmiş ama boynunda dosya kapağı büyüklüğünde bir 'yafta' ile dolaşmak zorunda...
Hele ellerinde sedye ile koşturan sağlık görevlilerinin de aynı karttan takması daha büyük bir felaket...
Kaç kere şahit oldum; üzerine eğilip tıbbi müdahalede bulundukları futbolcunun yüzünde, gözünde, görevlilerin boyunlarından sarkan o koca kartlar dolaşıyor. Sağlık görevlisi, oraya buraya takılan kartını düzeltmekten, futbolcuya müdahale edemiyor.
Acaba diyorum, şu akreditasyon kartlarını şöyle rozet gibi yakaya takılır cinsten daha zarif bir hale getirmenin bir yolu yok mudur?