Seçim sath-ı mahalline girdiğimiz şu günlerde; iplikler pazara çıkıyor, kirli çamaşır sepetleri baş aşağı ediliyor. Eminim bu kirli rekabet, sıradan vatandaşları zaten yıllardır pek sıcak bakmadıkları siyasetten iyice soğutuyor, uzaklaştırıyor.
İnsanları en çok rahatsız eden de siyasetçilerin, bürokratların; güç, unvan ve makam elde ettikleri anda, hemen hısım-akrabaya torpil yapıp devletin olanaklarını yakınları için seferber etmeleri.
İşte tam da bu kanalizasyon, siyaset şehrinin ortasından açıkta akmaktayken, Muhteşem Yüzyıl dizisinin son bölümünde yaşananlar gerçekten de ibretlikti. Sultan Süleyman'ın neden 'Kanuni' diye anıldığı; bu bölümle birlikte iyice beyinlere kazındı.
Hünkarın büyük kız kardeşi Beyhan, Ferhat Paşa ile evliydi. Ancak Ferhat Paşa devletin olanaklarını hep kendine yontuyor, vali atandığı yerlerdeki halka zulmediyor, onları yeni vergilerle adeta haraca bağlıyordu. Süleyman onu bir kez uyarıp affetti. Ama yeni atadığı yerde halka yine zulmettiğini öğrenince bu kez affetmedi. Kız kardeşinin mutlu yuvasını yıkmayı, yeğenlerini babasız bırakmayı göze alarak Ferhat Paşa'yı saray bahçesinde yağlı iple boğdurdu. Yani, Kanuni'nin yönetim felsefesine göre; devletin ali menfaatleri her türlü akrabalık ilişkisinin önünde gelmeliydi. (Nitekim diğer kardeşi Hatice'nin eşi Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa'yı da aynı nedenlerle öldürtecek.)
Diyeceğim o ki; Kanuni'nin bu tutumu, özellikle şu seçim döneminde tüm siyasetçi ve bürokratlara ibret olmalı...
Yine de kocası öldürülen Beyhan Sultan'ın, ağabeyi Süleyman'a söyledikleri, hançer gibi Kanuni'nin ciğerine saplandı. Beyhan dedi ki, "Siz benim hünkarımsınız ama artık ağabeyim değilsiniz..."
Boşuna dememişler, "Sultan Süleyman'a kalmayan dünya, sana da kalmaz" diye... Onca güç, onca ihtişam, kudret...
Dünyanın tüm malı mülkü, bir can kardeşin yitirilen sevgisinin karşılığı olabilir mi?