Master Chef'in jüri üyelerinden Batuhan Piatti Zeynioğlu, diğerlerinden bir adım öne çıktı. Çünkü 'kötü polis'i oynama görevi ona düştü.
Malum, televizyon programındaki jüriler içinde mutlaka bir 'sivri' karakter vardır. Ağır eleştiri, kötüleme, iğneleme hep onun görevidir.
Armağan Çağlayan'a şöhreti getiren de bu 'kötü polislik' görevi idi.
Ancak konu yemek, yani 'nimet' olunca, Batuhan Şef'in eleştirileri, seyirci cephesinde daha büyük bir rahatsızlık yaratıyor.
Zira kullandığı dil, sofra adabına ve geleneklerimize pek uymuyor. Örneğin, tattığı yemeğin ardından yarışmacıya "Bu yemeği köpeğimin önüne koymam" diyor. Ya da "Senin yaptığın yemeklerin ardından eve gidip istifra ediyorum" diye çemkiriyor. Yemekler için 'iğrenç' nitelemesinde bulunuyor.
İnsanların çöpten ekmek topladığı, milletin yarı aç yarı tok gezdiği bir coğrafyada Batuhan Şef'in 'tema gereği' bile olsa bu cümleleri kullanması biraz 'ağır' kaçıyor. (Programın tanıtımlarında Batuhan Piatti Zeynioğlu'nun yemek dolu bir tabağı yere fırlattığı bir sahne vardı. Sanırım tepkiler üzerine görüntülerden çıkarıldı.)
Yarışmanın orijinalinde jüri üyelerinin çok daha ağır cümlelerine şahit olmuştum. Ama burası Türkiye... Konu 'nimet' olunca ayağı frende tutmakta fayda var. Diyeceğim o ki, Batuhan Şef'e bir ölçü 'ölçü' katmak lazım...
Bu arada yemeklerin yapıldığı yer mutfak değil, sanki Nazi kampı gibi.. Duvarları küflü, sıvaları dökülmüş bu yerde yemekler nasıl hijyenik olabilir ki? Ayrıca belli ki bu ahırdan bozma yerde ısıtma da yok. Yarışmacılar, kabanlarının üzerine önlük takıp öyle yemek pişiriyorlar. Yanakları pancar, dudakları mor, burunları akar halde tencere kaynatıyorlar. E bu kadar eziyet de fazla yani...