Ekranlar yemek programları ve yemek yarışmaları ile doldu. Hele Show TV izleyicileri ciddi bir obezite tehlikesi ile karşı karşıya... Yemekteyiz bitiyor, Master Chef başlıyor. Gece yarısına doğru bir öğün Master Chef daha... (Yaza hazırlık için bikini diyeti yapan hanımlara özellikle Show TV ekranlarından uzak durmalarını tavsiye ediyorum.) Gündüz kuşaklarındaki programlarda yer alan mutfak bölümlerini, gurmelerin kasaba kasaba dolaşıp, lezzet arayışına giriştikleri gezi/ belgesel programlarını, ağız sulandıran reklamları da katarsak, televizyon adeta iştah açıcı şurup gibi... Master Chef'i izlerken gözümün önüne Marco Ferreri'nin yönettiği sinema klasiği Büyük Tıkınma (La Grande Bouffe) filmi geldi. Hayattaki her zevki sonuna kadar yaşama meraklısı dört zengin adamın, Paris banliyölerinden birindeki eve kapanarak, kelimenin tam anlamıyla 'çatlayana' kadar yemek yemesini anlatan film, vizyona girdiğinde büyük yankı uyandırmıştı. Master Chef'in jüri üyelerinin aynı tabağa 6 elle daldıkları sahne, ekranda 'Büyük Tıkınma' efekti yarattı. Benim merak ettiğim, önlerine konulan hemen her tabağı silip süpüren üç fedakar (!) jüri üyesinin, yarışmanın başındaki kilolarıyla sonundaki kiloları arasındaki fark! Yarışmanın orijinalini yabancı televizyonlarda sıkça izlemiştim. Jüri üyeleri, aşçı adaylarına mutfağı dar ediyorlar, her türlü işkenceyi yapıyorlardı. Bizim programın ilk elemesi ise pek kanlı oldu. 50 yarışmacının önüne çuvalla soğan konulup önce jülyen sonra da küp şeklinde kesmeleri istendi. Jüri üyeleri "Haydi daha çabuk, daha ince, sallanma!" diye bastırdıkça bizim amatörlerin eli ayağına dolaştı ve doğal olarak benim saydığım en az beş kişi elini kesti. 'Kan soslu jülyen soğan dilimleri' ise bana her kurban bayramında perişan olan acemi kasapları hatırlattı. Malum, yeni bir işe girişirken kurban kesmek, kan akıtmak adettir. Master Chef'te kınalı koça gerek kalmadı...