JACQUES Cousteau, çocukluk kahramanımdı. TRT'de, hem de prime time kuşağında yayınlanan siyah-beyaz belgesellerini tüm aile soluksuz izler, bir sonraki haftayı iple çekerdik. Calypso adlı araştırma gemisinden, minik sarı denizaltı suya indirilirken, tıpkı su altındaymışım gibi nefesimi tutardım. Benim jenerasyonuma çevre duyarlılığını aşılayan ilk kişiydi Kaptan Cousteau... Ünlü deniz bilimcisini 1997 yılında kaybettik. Ama oğulları bayrağı onun bıraktığı yerden alıp daha büyük zirvelere dikmek için aralıksız çalışıyorlar. Geçen hafta National Geogaphic'te izledim. Kaptan'ın en küçük oğlu, Marsilya kıyılarında deniz yaşamını inceliyordu. Önce görüntüye babasının 1946 yılında aynı bölgede çektiği siyah-beyaz sualtı görüntüleri geldi. Ortalık balık kaynıyordu. Envai çeşit, koca koca balıklar... Sonra 2009 görüntülerini yayınladılar. Ne o güzelim kırmızı mercanlardan eser kalmıştı, ne de o kocaman balıklardan... Bilinçsiz balık avı ve çevre kirliliği nedeniyle Akdeniz'deki deniz yaşamının yüzde 90'ı imha olmuştu. Tavlada mars olmak üzere olan oyuncuya "Haydi bakalım, Marsilya'ya biletin kesildi" derler. Marsilya'nın sularında olup bitene bakılırsa, dünyamızın bileti çoktan kesilmiş... NOT: NTV'nin başlattığı, yavru balık avının önlenmesine yönelik 'Deniz Bitti' kampanyasını yürekten destekliyorum. Duyarlı NTV yöneticilerine kocaman bir bravo.