Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar gibi bir türlü içinden çıkamadığımız bir sarmal da televizyon dizilerinde yaşanıyor. Acaba diziler mi toplum hayatına örnek oluşturuyor, yoksa toplumda yaşanan olaylar mı dizi senaristlerine ilham veriyor? Bu soruyu bir kez daha kafama takmama neden olan, kadınlara karşı şiddet olaylarında son dönemde büyük artış olması... Acaba bu olaylarda Muhteşem Yüzyıl dizisiyle beraber her erkeğin kendini Kanuni sanıp tüm kadınları 'hareminin bir parçası' olarak görmesinin payı var mı? Ya da Fatmagül'ün gördüğü ağır şiddete rağmen aylardır suskun suskun gözyaşı döküyor olması kötü niyetli erkekleri cesaretlendiriyor olabilir mi? Peki ya Öyle Bir Geçer Zaman ki de Ali Kaptan'ın boşandığı eşi üzerinde hâlâ hak iddia ediyor olması, maço davranışları tetiklemiş olmasın? Bu konudaki en son ve tehlikeli örnek ise Dürüye'nin Güğümleri'nde yaşandı. Zühtü, adliye önünde eski karısını tehdit etti: "Şimdi boşandık diye Duran'la evlenmeye kalkma, namus meselesi olur..." Üçüncü sayfalar, eski karılarını kıskanan kocaların cinayet haberleriyle dolup taşarken bu tür olayları 'günlük hayatın rutin birer parçası' gibi gösterecek, bu ciddi tehlikeyi 'kanıksamamıza' neden olabilecek her sahne, yazılmadan önce iki kere düşünülmeli... Aksi halde tüm dünyada kadının rengini betimleyen 'pembe'nin, bu topraklar üzerinde 'mor'a ya da 'kan kırmızı'ya dönüşmesini engelleyemeyiz. Kadınlar Günü'nüz kutlu olsun!..