Ligler başladığına göre biz de sezonu açıp, ilk "futbol programı eleştirilerimizi" yapalım... İlk sırada yine Maraton var. E bunca yıllık tiryakiliğimiz, tabii ki biraz "iltimas" geçeceğiz... Cumartesi gecesi Maraton'da ilk dikkatimi çeken, yeni dekordu. Ortadaki masayı bir türlü anlamlandıramadım. Yeşil rengi, beyaz çizgileri ile futbol sahasını anımsatıyordu ama daha çok yosun tutmuş bir akvaryumu andırıyordu. Bu kez Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu rahat etsin diye altlarına, içine gömüldükleri rahat salon koltukları verilmişti. Onlar da fırsat bu fırsat deyip, yayıldıkça yayıldılar. İkilinin kıyafet seçimleri ise ilginç bir şekilde birbirine benziyordu. Her ikisi de kalın çizgili gömlekler tercih etmişlerdi. Futbolla hiç ilgisi olmayan ve bu ikiliyi ilk kez ekranda gören biri rahatlıkla pijama giymiş iki adamın evlerinin salonunda geyik yaptıklarına hükmedebilirdi. Sanırım maçların geceyarısı sona ermesi ve programın da 02.00 03.00 sularına sarkması nedeniyle Erman ve Şansal abiler "pijama rahatlığını" tercih etmiş olmalıydılar. Gecenin en renkli yorumu ise yine Erman Toroğlu'ndan geldi. Trabzonspor kalecisinin 30 metre uzaktan tıngır mıngır gelen topu içeriye almasını eleştirirken "Kaleci o anda orada değildi de sanki başka yerdeydi. Aklı bir yere takılı kalmıştı. Arabasına mı vurdular, memlekette karısını mı özledi bilmiyorum artık. Başka bir şey düşünüyordu o sırada, kesin yani..." deyip, sezona "formda" başladığını gösterdi. Bu arada "point grafik" yöntemiyle kadroların irdelenmesi, futbolculara yıldızların verilmesi programa dinamizm katmış. Ancak "Piero" denilen grafik çalışması eksikti. Ben Selçuk'un 30 metreden savurduğu ve direkte patlayan, saatte 117 kilometrelik şutunda, topun asıl dönüş hızını ve mesafesini merak ettim. Zira top direğe vurduktan sonra neredeyse yere inmeden orta çizgiye kadar gelmişti...