Ajda'yı sahneye mayo ile çıkmaya ikna eden modacı Nur Yerlitaş'ın televizyon için son derece ilginç bir karakter olduğunu, jürilik yaptığı dönemde uzun uzun anlatmıştım. Onu son kez TurkMax'taki Hülya Avşar Stüdyosu'nda izledim. Ve koca bir sezon yapımcıların nasıl olup da bu kadar renkli bir kişiliği ekrandan uzak tutabildiklerine şaşırdım. Yerlitaş kendine "marjinalliği" yakıştıran pek çok ünlüden daha sıra dışı. Ama o bunu bir "şov yöntemi" olarak kullanmıyor. Onun marjinalliği içinden taşıyor. Yani son derece samimi. Televizyon izleyicisi "sürprizli" karakterleri sever. İzleyici, kendisini şaşırtma potansiyeli olan insanlara odaklanır. Yerlitaş işte tam öyle biri... Bir modacı düşünün ki bugüne kadar tek bir defile yapmasın ama adı ülkenin en önde gelen modacıları arasında anılsın. Buyurun işte, bundan daha "sıra dışı" bir durum olabilir mi? Ekranların bana göre en başarılı röportajcıları arasında yer alan Hülya Avşar bunun sebebini merak edip hemen sordu tabii... Ve Yerlitaş'tan şu yanıtı aldı: "Eğer defile yapmaya kalkarsam, yer yerinden oynar. O kadar görkemli, o kadar unutulmaz bir defile olur. Ama şimdilik bunu karşılayacak sponsor yok!" Programda Yerlitaş'ın şu anda İran'da yapılacak bir düğün için gelin ve damat da dahil, seçkin ailenin tamamına kıyafet diktiğini öğrenip, şaşırdım. Ünlü modacı bu arada gönlünden geçeni de itiraf etti: "Ben böyle İran, Katar gibi prenseslerin yaşadığı yerlerde çalışmak, onlara elbise hazırlamak istiyorum..." Yerlitaş, sıra dışı gündelik yaşamından da söz etti. Ruh haline göre şarkı dinlediğini, sabah Maria Callas'tan aryalar ile uyandığını sonra İbrahim Tatlıses'in şarkılarını koyup, setin sesini sonuna kadar açtığını anlattı. Dedim ya, "sıra dışı olmak" için herhangi bir çabası yok. Marjinallik onun hamurunda var. Her şeyi tepe noktasında yaşamaktan hoşlanıyor. Örneğin, mutfağını yeniden dekore etmiş. Bir duvarını arkadaşlarının, bir duvarını aile üyelerinin fotoğraflarıyla kaplamış. Ama orada çok vakit geçirmiyormuş. Şimdilerde kendini adeta yatak odasına hapsetmiş. Odadan dışarı çıkmıyormuş. Yanlış anlaşılmasın, biraz melankolik bir hali varmış. Çizimlerini, çalışmalarını bile orada yapıyormuş. Yatağının üzeri küçük bir atölyeye dönüşmüş. Hülya Avşar, "Şu piyasadaki ikoncanlar hakkında ne düşünüyorsun?" deyince, Yerlitaş'tan yine sıra dışı bir yanıt geldi: "Her gün gazetelerde ilginç kıyafetleri ile boy gösteriyorlar. Gerçekten de şık görünüyorlar. Ama ben bir de onların evlerini merak ediyorum. Bardakları nasıl mesela? Yatak odaları nasıl döşenmiş? Sokakta o halde gördüğümüz insanlar evlerinde nasıllar acaba? Utanmasam, gidip kapılarını çalacağım..." Dedim ya, Yerlitaş bir televizyon hazinesi... Kısacık programdaki cümlelerinin bile her biri ayrı olay. Hele gönlünden geçeni hiç çekinmeden söylediği bir bölüm vardı ki, işte orada her şeyi yıkıp, geçti: "Ben bir Türk babadan ve bir İtalyan anneden doğmak isterdim. Yine bir Türk vatandaşı ve Müslüman bir Türk kızı olurdum. Camiye gidip başımı örtüyorum ama kiliseye de gidip o harika şapkaları, taşları filan takmak isterdim. Ay, yanlış anlaşılmam inşallah..."