Nereden mi biliyorum? Lütfi Kırdar'ın kocaman salonundaki galayı, yer bulamayan 500 kişi ayakta ya da merdivenlere oturarak izledi de ondan. Bugüne kadar bir film galasında böyle bir olaya rastlamamıştım. Bir de, Recep İvedik'in (Şahan Gökbakar) perdede göründüğü ilk anda bir alkış tufanı koptu ki, sormayın. Böyle bir manzaraya en son Yılmaz Güney filmlerinde rastlamıştım. Şimdi iyice emin oldum. Bu film en az 5 milyon seyirciyi salonlara çeker. Hem de bu kriz döneminde... Kriz demişken; eğer kafanız çok doluysa, yüreğiniz çok sıkıştıysa ve hâlâ sinema biletine verecek paranız kaldıysa, Recep İvedik 2'ye gidin. Bu karikatür adamın her haline sebepli, sebepsiz gülün ve kafanızı dağıtıp, şu dünyanın hallerinden bir buçuk saatliğine kurtulun. Şu anda kriz için size önerebileceğim tek ilaç budur... Şahan-Togan Gökbakar Kardeşler yine tevazuu elden bırakmamışlar. Kasmamışlar, kasılmamışlar. Öncelikle "insanları güldürmeyi" hedeflemişler. Ama film, içi boş bir sabun köpüğü de değil. Öyle ince sosyal betimlemeler, Recep İvedik'in kaba saba hallerine inat, o kadar zarif toplumsal eleştiriler var ki... Recep İvedik, Mars'tan gelmedi. Her mahallede en az iki İvedik yok mu? İnsanlar bu karakteri sevdi. Niye? Çünkü onu izleyip hem gülüyor hem de "Allahım, iyi ki ben böyle değilim" diye şükrediyorlar. Yani taş yerine, kahkaha atılan bir şeytan taşlama durumu... Recep İvedik 2, haddini bilen, içi dolu bir güldürü filmi... Ama keşke Türk filmlerinin kronik rahatsızlığı olan "final kabızlığından" da kendini kurtarabilmiş olsaydı.