Bizim televizyonları izleyen bir yabancı, memleketin tek derdinin evlenmek olduğunu sanır. Neredeyse tüm öğle kuşağı programlarında bir "izdivaç" telaşı mevcut. Yakında kısmetini açmak isteyen vatandaş, televizyon kanallarına uğrayıp, kamera kablolarından parça alacak, Telli Baba misali!.. Bu arada "televizyona iş yapanların" mutlaka evli olması gerekiyormuş gibi bir hava yaratıldı. Bunun üzerine pek çok ekran ünlüsü alelacele nikahlandı, çoluk çocuğa karıştı. Hatta bazılarının nikahını bizzat RTÜK Başkanı kıydı... Ekranda sunuculuk yapanların ellerinde dil bilgisi, diksiyon, genel kültür, hitabet sanatı v.s. alanlarında uzman bir kurul tarafından verilecek "yeterlilik belgesi" bulunması lâzımken, şimdilerde "evlilik cüzdanı" yeterli görülüyor... Baksanıza TürkMax'ta program yapan Hülya Avşar bile röportajında "Biz Sadettin Bey'le yurtdışında tören yaptık, evli gibiyiz" deyivermiş... Sanırım bu da "televizyon nikahı" kategorisine giriyor... Huysuz Virjin bile ekran yasağını "çöpçatanlık programı" ile delmedi mi? Şimdi bir de Başbakanlık Aile Kurumu'nun "dayatması" gündeme geldi. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'ya bağlı kurumun dergisinde dizi kahramanlarının boşanmış, nikahsız yaşayan, sözüm ona kendi ayakları üzerinde duran kişilerden oluşmasının, arzu edilmeyen bir davranış modeli oluşturduğu ifade edilmiş!.. Ben de diyordum ki, son dönemde dizilerdeki bu düğün-dernek furyası nereden çıktı? Peki izdivaç programlarında insanların "en hayati" kararı, iki dakika içinde almaya zorlanması mı daha mı sağlıklı bir model oluşturuyor, yoksa büyük kentte ekonomik bağımsızlığını kazanıp, kendi ayakları üzerinde durmayı beceren yalnız bir kadın mı? Aşkı- Memnu'nun çapkın Behlül'ü mü topluma daha kötü bir örnek, yoksa meclisteki dört karılılar mı?