BUGÜN köşemizde "çocuk hikayeleri" var. Bir tanesine de ana haber bültenlerinde rastladım. Diyarbakır'da yaşayan 8 yaşında bir kız çocuğuydu. Merkez'de bir yıl okula gidebilmiş, daha sonra tekrar köyüne dönmek zorunda kalmıştı. Köydeki okulun öğretmeni yoktu. Kız, arkadaşlarını derslikte toplayıp, onlara okuma-yazma öğretmeye başlamıştı, bildiği kadarıyla... 8 yaşında kocaman bir öğretmen ciddiyetiyle... Muhabir, "Ne istersin?" diye sorduğunda, yutkunarak "Köyümüze öğretmen isterim" deyip, gözyaşlarına boğuldu... Mustafa Kemal Atatürk'ün aydınlanma için başlattığı eğitim hamlesi, en az Kurtuluş Savaşı kadar önemli ve değerliydi. Bugün Doğu illerinde bu hamlenin onda birini bile göremiyoruz ne yazık ki... Hala öğretmensiz okullar ile okulsuz öğretmenleri bir araya getiremiyoruz. Kız öğrencilerini okuldan esirgeyen babaları ikna etmek için jandarma ile kapı kapı dolaşıyoruz. Yıkık-dökük viranelerde, kışın rüzgarın "vuuuv" diye bir kırık camdan girip, ötekinden çıktığı sözde dersliklerde, evlerden getirilen tezeklerin cılız sıcaklığında A,B,C'yi öğretmeye çabalıyoruz. Ama benim umudum var. Hele ki o 8 yaşındaki Atatürk'ün öğretmenini gördükten sonra...