Bugüne dek 10'a yakın yarışmada asil ya da konuk jüri üyeliği yaptığım için bu konuda engin bir tecrübe sahibi oldum. Televizyon yarışmalarında jüri üyeliği yapmak, her ne kadar insanlara şöhret ve yeni açılımlar getirse de, giyotine kafa uzatmakla eş değerdir. Zira karşınıza ne zaman neyin çıkacağını bilemezsiniz. Bir bakmışsınız ki reyting için birileri tarafından "doldurulan" bir kenar mahalle dilberi, size saldırıvermiş... Ya da izleyiciden SMS sağmak isteyen bir uyanık yarışmacı, kendisini mağdur göstermek için size "vicdansız" muamelesi yapmış. Ve en kötüsü de, hiç hakkı yokken kişiliğinize, mesleki kariyerinize saldırmış. Eğer o güne kadar mesleğiniz ve duruşunuz adına üst üste koyduğunuz taşlar sağlam değilse, bu saldırı karşısında binanızın kumdan kale gibi yerle yeksan olmasını önleyemezsiniz. Koca bir kariyer, canlı yayında iki cümleye kurban gidebilir... İşte bu nedenle canlı yayında jüri üyeliği yapmak, göründüğü kadar kolay ve keyifli bir iş değildir. Sevgili Ayşe Özyılmazel kardeşimiz de Show TV'deki Şarkı Söylemek Lâzım'da Esra ve Ceyda kardeşlerin salvosuna hedef oldu. Bence Ayşe işi şakaya vurarak, en doğru olanı yaptı. Eğer ciddi ciddi yanıt vermeye soyunsa, onlardan bir farkı kalmayacak ve belki de yeni hakaretlere maruz kalacaktı. Bir karikatür sergisi gezer gibi gülümsemek, yapılacak en iyi hareketti, Ayşe de öyle yaptı. Beni asıl şaşırtan ise Özdemir Erdoğan gibi bugüne kadar hiç eğilip, bükülmeden sanatını icra etmiş bir duayenin, bazı yarışmacıların "sivri dillerinden" korunmak için bol keseden iltifat ve puan dağıtması oldu. Keşke o da sussa ve değerlendirmesini sadece "düşük not" ile ifade etseydi. Demem o ki, jürilik zor zanaattır. Kimi zaman terbiyesizin ağzının payını vermek, kimi zaman gülüp, geçmek ve daima "popülizme" karşı dimdik durup, "kendinden başkası olmamak" gerekir.