Tuğba Özay'ın 167 günlük hapishane sürecini kaleme aldığı kitabını bir solukta okudum. Benim gibi, hayattaki en büyük kâbusu özgürlüğünün elinden alınması olan biri için ürkütücüydü. Ama gördüm ki, her şer'de bir hayır var. Eğer Tuğba'nın başına bunlar gelmeseydi, ne kendini bu kadar iyi anlayacak ne de bu kadar doğru anlatabilecekti. Nasıldı Cem Karaca'nın söylediği o şarkını sözleri? "Düştüm mahpus damlarına, öğüt veren bol olur. Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur..." Tuğba hapse düştükten sonra bu sütunlarda onun için bir kaç kelime karalamıştım. Çünkü askerde ve mahpusta yaraya en iyi gelecek merhumun "mektup" olduğunu biliyordum. Tuğba'nın kitabını okuduktan sonra "Keşke fazlasını yazsaydım" diye düşündüm. Bakın Tuğba'cık o bir kaç satıra kalbinde ve kitabında nasıl özel bir yer vermiş:
Başlık: Sevgili Yüksel Aytuğ'un güzel yazısı... "Sabahın ilk ışıklarında Esma Abla ve Metanet'in yardımıyla yıkandım. Domates, peynir, reçelden oluşan kahvaltıdan sonra gazetelerim geldi. Sevgili Yüksel Aytuğ ne güzel bir yazı yazmış hakkımda. Öyle mutlu oldum ki, bunca acımasız yazıdan sonra. Özellikle son cümlesi beni derinden etkiledi. 'Dayan Tuğba'cık, ne olur dayan...' Göz yaşlarımı tutamadım. Zaten çok severdim kendisini. Demokrat, aydın, insancıl bir yönü olduğunu bilirdim. Daha bir ay önce Çeşme'de bir organizasyonda bir araya gelmiştik. Son derece beyefendi, güler yüzlü, samimi biri. Kestim yazısını, duvarıma astım. Dayanacağım Yüksel Abi, dayanacağım, sağ ol!.." Sen de sağol Tuğba'cık, sen de sağol. İki naçizane satıra bunca kıymet yüklediğin için... Allah tüm kader mahkumlarının tez zamanda kaderini değiştirsin.