40. SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) Ödülleri'nin aday listesi geçen hafta açıklandı. En İyi Yönetmen adaylarına baktım, Mahsun Kırmızıgül'ün adı yok. En İyi Film listesine baktım, Beyaz Melek yer almıyor. Tamam, film festivali jürilerinin daha "sanat ağırlıklı" bir bakışı vardır, bunu kabul ediyorum. Biraz üstten bakmayı, snob davranmayı, gişe hasılatı elde eden filmleri "piyasa" kategorisine koymayı pek severler. Ama bana göre yılın en fazla ses getiren, en çok konuşulan, en fazla hasılat elde eden, sosyal bir sorumluluğu hatırlamamızı sağlayan ve hatta bunun için yasa koyucuları bile harekete geçiren filmini ve onun yönetmenini ödüle layık görmemek, içinde yaşadığınız toplumu "görmemek" anlamına gelir. Belli ki bir "türkücünün", kameranın arkasına geçip, yönetmenliğe soyunması yadırganmış. Dahası, hafifsenmiş... Belli ki birileri "Mahsun'a yönetmen dersek, diğerlerine ne diyeceğiz?" kaygısına kapılmış. SİYAD'ın değerli üyelerinin bu ülkede sinema sanatına yön verecek, yenileri "cesaretlendirecek" en yetkin ve etkin kalemler olduğuna inanıyorum. Keşke Mahsun'u ve Beyaz Melek'i yok saymak yerine Diyarbakırlı bir türkücünün, sinema sanatı adına fedakarca ortaya koyduğu iyi niyetli çabasına biraz destek verselerdi. Belki o zaman Diyarbakır'ın çöplüklerinde ekmek toplarken, gözü bir gazete parçasına ilişip de, "Mahsun Kırmızıgül'e büyük ödül" yazısını görecek çocuğun gönlüne bir umut ışığı düşürebilirlerdi... Sakın yanlış anlaşılmasın. Amacım; bir sinema ödülü üzerinden etnik ayrımcılık yangınına benzin dökmek değil. Çabam; sanatın sınırlarını bu ülkenin coğrafi sınırlarına eşitlemek ve bir sinema gönüllüsünün, Zülfü Livaneli gibi bir örnek ortada dururken, sırf "türkü söylediği için" bu sanatın dışına iteklenmesini önlemek...