Oyunun adı "Kaçamak"tı. Tam bana göreydi. Zira ekran başında olmam gereken bir saatte tiyatro izliyordum. Yani "kaçamak" yapıyordum. Profilo'daki Tiyatro İstanbul'un 1. Salon'u hıncahınç doluydu. Gencay Gürün bu kez "Ankara protokolüne" özel gala yapmıştı. Ben de ilk galayı kaçırdığım için araya "kaynak" olmuştum. Hayatımda ilk kez izleyicilerinin yaş ortalaması 68 olan bir oyundaydım. Bir ara yanımdaki amcanın muhtemelen çok sıkıştığı için sürekli salladığı ayağına bakıp, "Acaba iki uzun perde yerine bu akşamlık 4 kısa perde şeklinde oynanabilir miydi?" diye geçirdim içimden. Neyse, dedim ya protokol pek ağırdı. Ön sırada Çevik Bir, yanında Kuzey Deniz Saha Komutanı Uğur Yiğit ile Emekli Orgeneral İlhan Kılıç. Hemen arkalarında Sönmez Köksal, Ediz Hun, Vahit Halefoğlu, Japon Başkonsolosu Hiranao Matsutani ve birbirlerine "Paşam" diye hitap eden eski askerler, emekli büyükelçiler ve emekli bürokratlar eşleriyle birlikte koltuklara sıra sıra dizilmişlerdi. Hani milletvekilinin biri, bilmeden Profilo'nun önünden geçecek olsa darbe oluyor diye paniğe kapılırdı. Gala değil, mübarek, 28 Şubat Ruhu'nu çağırma seansıydı... Şaka bir yana, hayatımda ilk kez bu denli kaliteli bir toplulukla birlikte tiyatro izlemenin keyfine vardım. Aradaki ve oyun sonunda düzenlenen kokteyldeki sohbetlere ise bayıldım. Eski arkadaşı, uzun süre görmediği 70 yaşlarındaki doktora soruyordu. "Muayenehaneniz aynı yerde mi efendim?" Arkadaşı yanıtlıyordu: "Evet, bir gün mutlaka beklerim." Diğeri, artık unuttuğumuz bir nezaketle yanıtlıyordu: "Bilhassa geleceğim efendim, bilhassa geleceğim..." Hele o kıyafetler... Onlar, tiyatroya gitmek için bir gün önceden hazırlanmaya başlayan nesildendiler. Yaşı geçkince beyefendiler jilet gibi koyu renk elbiselerini giymiş, ayakkabılarını özenle cilalamış, kravatlarını bağlamış, saçlarını briyantinlemişlerdi. Olgun hanımlar en şık ama en sade (genellikle siyah) kıyafetlerini, en zarif ayakkabılarını giymiş, saçlarını özenle yaptırmış, iddiasız, iç baymayan ama pek güzel kokular sürüp, salonun yolunu tutmuşlardı. Kahkahaları ölçülü, takdirleri zarafet yüklü, alkışları içtendi. Ve hepsinden önemlisi, hiçbirinin elinde oyunu kaydetmek için cep telefonu yoktu!.. Oyun aslında 60'ından sonra azıp, çapkınlık peşinde koşan bir adamın başına gelenleri anlatıyordu. Tıpkı günümüzde magazin sayfalarının manşetlerini süsleyen bazı ünlü erkekler gibi... Bizim asil ihtiyarcıklar ise sahnede olan biteni dudaklarının kenarına iliştirdikleri müstehzi gülümsemeler eşliğinde izlediler. Oyuna gelince: Metin Serezli her zaman olduğu gibi tiyatroya gelenleri hayal kırıklığına uğratmıyor. Oyunun starı ise Kerem Atabeyoğlu. Bir Rus magandası oynuyor ki, bizimkilere rahmet okutuyor... Somer Karvan da polis rolünde harikalar yaratıyor. Bu arada Gencay Gürün'ün enfes çevirisi ve Nilgün Gürkan'ın başarılı dekor çalışması da kutlanmaya değer. Günlük hayatın kirini pasını bir "sabun köpüğü" komediyle çitilemek isteyenlere Kaçamak'ı hararetle tavsiye ediyorum. (Tiyatro İstanbul/Profilo Kültür Merkezi - Salon 1, Perşembe/Cuma: 20.30 Cumartesi: 15.00 - 20.30 Pazar: 15.00)