Gizemli programlar ekranı kapladı. Eh, reytinglerine bakılırsa bundan fazlaca şikayet eden de yok gibi. "Etme bulma dünyasını" anlatan, şehir efsanelerini konu alan, evliyaların, ak sakallı dedelerin en sıkışık anlarda imdada yetiştiği programlar, özellikle içinde bulunduğu ekonomik darboğazdan çıkış yolu arayan insanlarımızı ekran başına bağlıyor.
PEKİ YA ÇOCUKLAR?
Aslında ilk bakışta her şey doğru düzgün görünüyor. İnsanlar giderek unutulmaya başlanan iyilik, doğruluk, vefa, yardımlaşma gibi duyguları bu programlar sayesinde yeniden hatırlıyor. İyilik yapanın iyilik bulduğu, kötülüğün ise asla cezasız kalmayacağı fikri benimsetiliyor. Tabii ki ilahi adalet er ya da geç tecelli edecektir. Ancak bu programlarda adaletin tecellisi hep "anında" gerçekleşiyor. Şimdi bu programları izleyen bir çocuk, dedesi öldüğünde "Acaba ne kötülük yapmıştı?" diye düşünmeye başlıyor. Çünkü izlediği bu programlarda ölüm, ilahi bir ceza gibi anlatılıyor ve sadece kötülerin başına gelecek bir durummuş gibi gösteriliyor. Diyelim ki aynı çocuk yolda bulduğu bir cüzdanı götürüp, karakola teslim ediyor. Sonra da hayatında gerçekleşecek "mucizeyi" beklemeye koyuluyor... Peki ya her haksızlığa uğrayan vatandaş, adli mercilere baş vurmak, hakkını karakolda, adliyede aramak yerine ellerini kavuşturup, ilahi adaletin tecellisini beklemeye koyulursa ne olacak? Unutulmamalı ki, ilahi adaletin vadesi, yalnızca bu dünya ile sınırlı değil. Yani her şey "anında" karşılığını bulmayabilir. Gizemli programlar, insanlara iyiyi, doğruyu göstermeye çalışırken, galiba bu ayrıntıyı atlıyorlar.