Malum, gündem Avrupa Birliği'ne üyelik süreci... Dün ve önceki gün neredeyse tüm haber bültenleri iki kelime ile açıldı: "Avrupa Birliği"... Deneyimli haberci Mithat Bereket ise "Pusula"nın yeni sezondaki ilk programında yine güncel bir olaya farklı bir perspektiften yaklaşmıştı: Biz AB'ye üye olmayı çok istiyoruz. Peki Avrupalı bizi istiyor mu? Kafamızdan sürekli olarak ötelediğimiz bu soruyu Mithat gidip, Avrupalı'ya sormuş. Zira Türkiye'nin AB'ye üye olup olmayacağı büyük bir ihtimalle üye ülke halklarının oy kullanacağı bir referandum sonucunda belirlenecek. Bu durumda parlamenterlerin bu günlerde neyi söyleyip, neyi söylemediği fazla önem taşımıyor. Asıl önemli olanın "sokaktaki insanın sözü" olduğunu fark eden Bereket, "Pusula"sının rehberliğinde Avrupa yollarına düşmüştü.
TÜRK NEYE BENZER?
Bereket, kamerasıyla mikrofonunu Viyana sokaklarında gezdirirken "Avrupa'da Türk İmajı"nın resmini çizmeye çalışıyordu. O Viyana ki 1529 ve 1683'de iki kez Osmanlı kuşatması altında inim inim inlemişti. Belli ki, Avusturyalılar o günleri unutmamış. Avusturya'daki tarihi çeşmelerin ve kiliselerin önüne "Türk kafaları" olarak bilinen korkunç yüzlü büstler duruyor. Avusturyalılar bu büstlerin şeytanı uzak tutacağına inanıyorlar. Viyana'daki müzelerde ise Türkler'in kukla kafalarının soylular tarafından mızrakla şişlendiğini anlatan tablolar var. Bir müzedeki "halklar" tablosunda ise İspanyollar, Almanlar, Sırplar, Türkler ve diğerleri resmedilmiş ve altlarına da "milli özellikleri" yazılmış. Türkler şöyle niteleniyor: Nisan havası gibi değişken, kadın gibi giyinen, her an ihanete hazır, hayatlarını dolandırıcılıkla geçiren insanlar... Yani "düşmanlık" ve "aşağılama" diz boyu... Mithat Bereket, Viyana kafelerinden birinde Kerstin Tomenendal adlı bir Türkolog'a rastlıyor. Kerstin, Avusturyalılar'ın kafasındaki Türk imajını bakın nasıl anlatıyor: "Türk deyince bıyıklı olsun, hatta elinde kılıç olsun, türbanlı karısı adamın iki adım arkasında yürüsün. 10 çocuğu olsun ve mümkünse tespih sallasın."
YÜZDE 60 "HAYIR"
Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Avusturya'da halkın yüzde 60'ı Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı. İlk neden, katılımın ekonomik yük getireceği kaygısı. İkincisi de İslami kültürün Hıristiyan Avrupa ile uyum sağlayamayacağı konusundaki yaygın inanış. Bu arada Mithat Bereket, Özaydın Akbaba'nın Avusturya ATV televizyonundaki "Yanlış Alan" adlı programını da ekrana taşıyor. Akbaba, "Etnik komedi" olarak tanımladığı bu programda bazı Avusturyalılar'ın yabancılara karşı takındığı aşağılayıcı tavrın aynısını onlara uyguluyor. Tabii "kamera şakası" şeklinde. Örneğin, benzincide bir pompanın yanına yaklaşan kadın sürücüye "Bu pompa yabancılara ayrıldı, siz kullanamazsınız. Çünkü Avusturyalı'sınız" diyor. Kadın şaşkın ama kabullenmiş bakışlarla diğer pompaya doğru yöneliyor. Özaydın Akbaba'yı Avusturya'da alkışlayan da varmış, üzerine köpek saldırtıp, dövmeye kalkan da... Bu arada Türk, Sırp, Yunan ve Makedon sanatçılardan oluşan bir orkestrayı da "Pusula" sayesinde tanıdım. İsimleri ise son derece ilginçti: "Aşağılık Yabancılar Orkestrası"... Bir Avusturya gazetesinde komisyon raporunun açıklanması öncesinde yayınlanan haber de bir Türk olarak içimi acıttı. "Türkler'e şans tanımak" başlığıyla verilen haberin yanına bir de karikatür iliştirilmişti. Fesli, şalvarlı, cepkenli bir Türk, Viyana önlerine, tıpkı kuşatma günlerinde olduğu gibi çadırını kurmuştu. AB'nin 12 yıldızlı bayrağına ise bir hilal eklenmişti. Duygularım karmakarışık olmuştu. Kızmam mı, şaşırmam mı, yoksa üzülmem mi gerektiğini bilemiyordum. Avusturya'da Türkler'i çok seven Avusturyalılar olduğuna eminim. Ama bir Türk olarak gururum incinmişti bir kere. Ama saatler ilerledikçe daha soğukkanlı düşünmeye başladım. Bütün bu önyargıları bertaraf edebilmek için önce Avrupalı'yı anlamak, sonra da kendimizi Avrupalı'ya anlatmamız gerekiyordu. Çünkü "Pusula" asla şaşmıyordu... Mithat Bereket