Almanya'nın Türkiye saplantısı derinleşiyor. Önce, Der Spiegel dergisi Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde 12 sayfalık (kötü) Türkçeyle yazılmış, Tayyip Erdoğan'ı eleştiren bir ek çıkardı. Ardından, aynı dergi, mahrem bir raporu ifşa ederek, 2009'dan bu yana Alman gizli servisi BND'nin Türk yetkililerin telefonlarını dinlediklerini basına sızdırdı. Böylelikle, iki haftalık bir sürede, Almanya ile önemli bir siyasi ve diplomatik krizin eşiğine geldik. Birkaç ay önce, ABD gizli servislerinin kendi telefonunu dinlediğini öğrenerek haklı bir öfke içine giren Merkel, bu kez resmi hiçbir açıklamada bulunmamayı tercih etti. Kendisine "bir NATO müttefikini dinlemek sizce haklı görülebilir mi?" sorusuna, "bu iki durum çok ayrı" türünden kaçamak bir cevap vermek verdi. Resmi kanallardan bir yalanlama gelmedi, ancak dişe dokunur bir açıklama da yapılamadı. Bugüne dek, Almanya ile olan ilişkilerde esen soğuk rüzgârlara rağmen, siyasi terbiye kurallarını zorlayan bir gerilim yaşamamıştık. Şimdi, çok ciddi boyutlara ulaşan bu siyasi skandal, var olan sorunu açıkça ortaya çıkardı. Federal Almanya, Angela Merkel Şansölye olduğundan bu yana, Türkiye konusunda düşmanca bir tutum takındı. Gerhard Schröder ve Joschka Fischer döneminde oluşturulan iyi ortaklık ilişkileri, Merkel ile adım adım işlevsizliğe ve AB içinde Türkiye karşıtlığına dönüştü.
Almanya, herhangi bir yabancı ülke değil. Bir yüzyıla yayılan Osmanlı-Prusya ittifakı sonrasında, 1947'den itibaren Avrupa'da oluşan tüm dengeler, Türkiye ile Almanya'yı birbirine daha da yaklaştırdı. 1963'te, Türk toplumu, Alman halkına ihtiyaç duyduğu genç işgücünü göndermeye başladı. Bugün, Türkiye'nin diyaspora olarak tanımlayabileceği yegâne nüfusu Almanya'da yaşıyor, çalışıyor, o ülkenin üretimine, toplum yaşantısına, geleceğine katılıyor. Çok benzer biçimde, Türkiye'de bulunan yatırımların içinde en büyük pay Almanya'nın.. Her yıl üç milyonu aşkın Alman, tatilini Türkiye'de geçiriyor. Dünyanın her gelişmiş ülkesi, azınlık sorunu yaşarken, Almanya'daki Türkiye kökenli nüfus "örnek" denebilecek bir uyum ve karşılıklı saygı çerçevesinde hayatını sürdürüyor. Alman halkının ezici çoğunluğunun, Türkiye kökenli Alman yurttaşları ile sorunu bulunmuyor.
Bütün bu olumlu noktalar, Şansölye Merkel'i ilgilendirmiyor olsa ki, Alman Silahlı Kuvvetlerine ait Patriot bataryalar ve askeri güçler, Türkiye'nin Güneydoğu sınırını korumaya destek için topraklarımızda bulunurken, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Türk yetkililerle yaptığı telefon konuşmalarını gizlice dinlemek ihtiyacını hissediyorlar. "İyi birer Alman yurttaşı olun, Almanca öğrenin" diye on binlere hitap eden bir Başbakan, şimdi seçilmiş Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu söylemine rağmen şiddetle eleştiriliyor. Basit bir soru sormak lazım: Almanya'ya neler oluyor? Merkel hükümeti, Türkiye'den ne istiyor? Müttefik miyiz, yoksa bu ittifak CDU/ CSU'nun çıkarlarına ters mi düşüyor? Merkez sol bir dergi olan Der Spiegel'in giderek açık biçimde tetikçilik yapması ve bu ilişkilerin bozulmasına katkıda bulunmasının anlamı ne? Son gelişmeler ışığında bu soruları sormak, meşru hale geldi.