Gazze'de bir ateşkes girişimi yapıldı. Bunun aracılığını, kendi yurttaşlarını katletmek konusunda hiçbir sorunu olmayan Mısır'ın eski Genelkurmay Başkanı, yeni sözde "demokratik" biçimde seçilen başkanı El Sissi üstlendi. Bir yandan Müslüman Kardeşler hareketini bastırmak için her tür anti-demokratik yola başvuran, ülkesini kan gölüne çeviren ve Arap devrimine en büyük ihaneti gerçekleştiren bir general, diğer yanda Müslüman Kardeşler çizgisine sahip çıkan ve Gazze'de egemen olan Hamas, Likud hükümetinin "askeri yöntemle sorunları halletme" yaklaşımını birlikte durdurmayı hedefliyor.
Her ne kadar "gerçekçi siyaset" uluslararası düzeyde önemli olsa da, her ne kadar Gazze'de dökülen kanı, özellikle çocukların katlini durdurmak için atılan her tür adım desteklenmek zorunda olsa da, böylesi bir gelişme, tüm uluslararası aktörler için sadece bir utanç tablosudur.
Üç genç Musevi çocuk, Batı Şeria'da kaçırıldı ve katledildi. Devam eden barış sürecinin baltalanmasına yönelik gerçekleştirilen bu saldırı, serinkanlılığını koruyan her demokratik iktidar için çok hassasiyetle yönetilmesi gereken bir süreçti. Bunun tam aksi oldu. İsrail hükümeti, katillerin bulunması sorumluluğunu Batı Şeria'daki Filistin Otoritesine yükledi. Ne var ki, Batı Şeria'ya Filistin otoritesi hâkim değil, bunu en iyi İsrail biliyor. Yahudi yerleşim merkezlerinin güvenliğinin sağlanması adına, Batı Şeria birbirinden kopuk bir dizi ufak kantona dönüştü. Bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek için Likud ve onu destekleyenlerce bu hale getirilen Batı Şeria'nın da işlevsizliği Filistinlilerin kabahati haline getirildi.
İsrail hükümeti, Kudüs'te bir Filistinli çocuğun kaçırılıp, işkence edilerek öldürülmesini engelleyemedi, bunun üzerinde patlayan karmaşa, bir Hamas/ İsrail çarpışmasına dönüştü.
Çarpışma, Hamas'ın Gazze'den İsrail'e roket fırlatması, karşılığında İsrail'in hiçbir orana ve nedene dayandırılamayacak şiddetle Gazze'deki hedefleri yerle bir etmesi biçiminde gerçekleşiyor.
Hamas'ın attığı roketler, sadece İsrail hükümetinin uluslararası planda "saldırı altındayız, kendimizi savunmalıyız" tezini güçlendirmeye yarıyor.
İsrail'in "savunuyoruz" gerekçesiyle, korunacak yerleri olmayan Filistinli yüzden fazla insanı öldürmesi, sadece gelecekte daha büyük vahşet senaryolarının temellerini atıyor.
Bu korkunç durumdan çıkmak için, Mısır'ın arabuluculuğuna bel bağlayan İsrail hükümeti, geleneksel Musevi bilgeliğinden ilham alarak, bir an önce bu vahşet siyasetinin yerine akılcı bir tutuma yönelmek zorunda. Gazze, bir açık hava hapishanesi ve İsrail silahlı kuvvetleri istediği gibi bombalayabiliyor. Ne var ki, son üç gün içinde hem Suriye, hem Lübnan sınırlarından İsrail'e roket atıldı. Bunları engellemek için iç savaşta olan Suriye ya da ülke bütünlüğünü çok zor elinde tutan Lübnan ile de mi İsrail ordusu savaşacak? O zaman da Mısır'ın arabuluculuğundan mı medet umulacak?
Türkiye, bu şekilde davranmakta olan İsrail'le işbirliği yapamaz, yapamıyor. Ancak vakit çok geç olmadan ateşkesin sağlanması, Gazze ve Batı Şeria halklarının bu çaresizlikten kurtarılması, İsrail halkının da devamlı roket saldırısı tehdidi altında gerginlikte yaşaması sona erdirilmeli.
ABD, Mısır'ı kullanarak bir ateşkes girişimi yaptı, süreç daha başlamadan Hamas tarafından bitirildi. Mısır yönetiminin Ortadoğu'da etkisinin ne kadar zayıfladığı da böylelikle ortaya çıktı. Bu çatışma sürerse, birbirinin çocuğunu kaçırıp katleden toplumların yan yana yaşamalarını beklemek, hayal bile olmaktan çıkar. Hiç vakit kalmadı, saat işliyor. ABD ve AB bunu ne zaman fark edecekler?