Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Baş döndürücü bir gündem...

Türkiye'de iç gündemin arkasından koşmak zor diye düşünürken, dış gündemde de giderek artan biçimde tartışmaların orta yerine oturmaya başladık. Son üç günde olanlara bakarsak, sadece satır başlarıyla bile son derece heyecanlı bir döneme girdiğimiz belli oluyor.
İlk olarak AB içinde, birbiriyle hiç ilgisi olmayan bir dizi liderden, AB'nin Türkiye'ye uyguladığı garip oyalama taktiği hakkında çok sert eleştiriler geldi. Almanya Dışişleri Bakanı ve koalisyonun ufak ortağı FDP Başkanı Guido Westerwelle, alışık olduğumuz açık sözlü üslubundan şaşmayarak "Türkiye'ye imtiyazlı ortaklık önermenin modası çoktan geçti" diyerek AB içinde önemli bir gelişmeye işaret etti. Westerwelle'nin bu açıklamasına, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Martin Schultz'dan yankı geldi: "Türkiye'yi istemeyen ve oyalayan az sayıda yönetici var, Türkiye ile ilişkileri koparmak ve bu ülkeyi AB'ye yakınlaştırmak yerine uzaklaştırmak için bundan daha iyi bir politika olmaz."
Bu açıklamaların üstünden birkaç saat geçmemişti ki, NATO Genel Sekreterliği'ne Türkiye'nin muhalefeti yüzünden neredeyse atanamayacak olan Anders Fogg Rasmussen, AB ile NATO ilişkilerinin Güney Kıbrıs sorunu yüzünden devamlı aksamasından bunalmış olarak, hiç de NATO genel sekreterlerinin yapmadığı bir şekilde ortaya atıldı ve AB'yi, "Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için bir dizi pragmatik adım atmaya" çağırdı.
Son olarak büyük ses, İtalya'yı ziyaret etmekte olan ABD Başkanı Obama'dan geldi. Türkiye'nin AB'ye alınması konusunda ne zaman destek verseler AB yetkililerinden laf işiten ABD yönetimini kastederek "Bizler her ne kadar AB üyesi olmasak da öteden beri Türkiye'yi Avrupa'ya kabul etmenin akıllıca olacağını savunduk. Bunun Avrupa'da güçlü tepkilere yol açtığını biliyorum" dedi. AB içindeki eksen kayması suçlamalarına da doğrudan yanıt veren Başkan Obama, "Benim görüşüme göre Türkiye'de izlemekte olduğumuz şey, bir demokratik yüzleşmedir. Ama bu ister istemez, Türk insanının Avrupa'yı nasıl gördüğünü etkileyecektir. Kendilerini Avrupa ailesinin parçası hissetmemeleri halinde, ittifak ve bağlantı açılarından başka yerlere bakmaları doğaldır" diyerek AB'nin uyutma taktiğini çok sert bir diplomatik üslupla eleştirdi.
İç siyasi gelişmeler, bu denli yoğun bir dış siyaset gündemini kıskanmışçasına harekete geçti ve uzun zamandır herkesin beklediği Anayasa Mahkemesi kararı açıklandı. Mahkeme, CHP'nin Anayasa değişikliğinin tümüyle reddedilmesini öngören isteğini geri çeviriyor, yaşamsal olduğu iddia edilemeyecek iki hususta yaptığı düzeltmeler çerçevesinde taslağın referanduma götürülmesini kararlaştırıyordu.
Bu durum borsalar, dış piyasalar, neredeyse bütün AB yetkilileri ve kurumlarınca büyük memnuniyetle karşılandı. Türkiye'de gene karar, içerdiği dinamikler açısından değil, hükümete yarar mı sağlıyor, zarar mı sağlıyor gözlüğüyle tartışılmaya başlandı. Bu tartışmalar referandumdan sonra da süreceğe benzer.
Ancak muhalefetin önemle dikkat etmesi gereken bir husus var. AB kurumları başından beri pakete destek verdi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek, AP Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten, bir önceki dönem başkanı İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Moratinos, AP'nin en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin lideri Martin Schulz yaptıkları açıklamalarda pakete destek vermişlerdi. Karar açıklandıktan sonra Komisyon adına da reform sürecinin devamının olumlu bulunduğu açıklandı. KPK Eşbaşkanı Hélène Flautre, bu kısıtlı reformun Türkiye'nin demokratikleşmesinin yolunu açtığını söyledi, ancak 1982 Anayasası'nın antidemokratik ruhunu değiştiremediğini kaydetti. Stefan Füle gene sürecin kesilmemesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Kararın açıklanmasından sonra yabancı basının değerlendirmeleri de söz vermiş gibi iki noktada yoğunlaştı: Birincisi Anayasa Mahkemesi'nin böylesi bir kararı almaya hakkının olup olmadığı konusunda ciddi şüphelerini dile getirdiler, ikinci husus ise anayasal reform sürecinin demokrasinin standartlarını yükseltme yönünde olumlu olduğunun altını çizdiler.
Bu tabloya baktığımızda ana muhalefetin, karar sonrası yaptığı olumlu yorumlar yüzünden AB'ye yüklenmekten çok, AB'nin demokrasi ve Türkiye vizyonunu daha iyi anlamaya çalışması artık acil hale gelmiş görünüyor. İç kamuoyunun bir bölümünü, herkesin yanıldığına, anayasa değişikliğinin çok kötü bir şey olduğuna kısmen ve bir süre inandırmak mümkün olabilir. Tüm dünyayı karşınıza alarak, hepsinin yanıldığını söylemek ne kadar inandırıcı olacaktır, o konuda şüpheliyim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA