Günümüz futbolunda gelişen transfer yönetmelikleri ve artan transfer imkanları dolayısıyla altyapıdan oyuncu çıkarmak çok daha zor hale geldi. Buna bir de büyük takımlar üzerindeki ne şart altında olursa olsun mutlak başarı baskısı eklenince altyapı düşüncesini uygulamak daha da zorlaştı. Fakat Türkiye için bu sistem mutlaka daha aktif ve uygulanabilir hale getirilmeli. Çünkü artık gelinen noktada kulüp kaynakları gelirlerin çok ötesinde dışarıya harcanmaya başladı. Bu da borç ve sıkıntı olarak kulüplerimizin üzerine yük olarak gelirken, içeride yerli ve yabancı oyuncular arasında da bir adaletsizlik ve gerginlik söz konusu haline geldi.
Bu yüzden büyük takımlarımızı çalıştıran teknik adamların genç oyuncular konusunda yaptıkları tercihleri önemsiyorum. Çünkü genç oyuncuları kazanmak hem maliyet açısından hem de kulüplerin geleceğini teslim edecekleri takım iskeletinin oluşturulması bakımından önemli. Fakat yabancı antrenörlerde bunu yapmaya çalışırken yaşanan bir sıkıntı var. Genç oyuncuları kazanmak isterken yok etmekle de karşı karşıya bırakabiliyorlar. Çünkü ülkemizin şartlarını ilk geldikleri dönemlerde tam bilmiyorlar. Oyunculara antrenman performanslarına göre değerlendirerek şans vermeyi düşünüyorlar. Örneğin Rijkaard'ın Fenerbahçe derbisinde 10 kişi kalmışken Aydın'a verdiği şans gibi. Veya geçen sezon Luis Aragones'in Bursa deplasmanında maç kötü giderken sahaya sürdüğü Olcan gibi. Ya da Del Bosque'nin mağlup durumdayken kurtarıcı olarak oyuna aldığı genç Serdar Özkan gibi.
Genç oyuncular konusunda şunu göz ardı etmemek lazım. Bunları kazanabilmek için iyi takımlar içerisinde ve kazanabileceğiniz maçlarda şans verilmeli. Çünkü genç oyuncu takımın o anda bulunduğu durumu değerlendirmekten öte önce kendisini ispat mücadelesi içerisindedir. Özellikle zor ve baskı altındaki maçlarda ondan bir kurtarıcı olarak faydalanma düşüncesi doğru sonuç vermez.
TÜRKİYE ŞARTLARI...
Son Fenerbahçe maçında Aydın'a verilen veya yukarıda saydığımız diğer örneklerdeki gibi uygulamalar hem oyuncuları kötü gösterirken hem de bu kararı veren teknik adamların kaybetmelerine sebebiyet verdi. Sonuçta bu da oyunculardan sanki başarısız olmuşlar gibi kolay vazgeçilmesinin yolunu açabilir. Ve nitekim birçok oyuncu da bu şekilde kaybolup gitti.
Bu saydığımız üç teknik adamın isimlerine ve kariyerlerine baktığımız zaman hepsinin de başarılı ve üst seviyede isimler olduğunu elbette kabul ediyoruz. Bu tipteki antrenörlerin geçmişten gelen kariyerlerinden aldıkları güç ve güvenle gençler konusunda bu kararları daha rahat verdiklerini de görüyoruz. Fakat Türkiye şartlarında verdikleri bu tür kararların gerçekte ülke şartlarını ve oyuncuların karakter yapılarını iyi bilmedikleri için de çok olumlu sonuçlanmadığını da bugüne kadar örnekleriyle gördük. Bunları görmüş olmamızın bugüne kadar yaşananların bir tecrübe olarak futbolumuza bir şeyler kazandırdığını söylemek isterdik. Ancak bulunduğumuz nokta hala bunun bir istek olarak kenarda durduğunu gösteriyor.