Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MERYEM GAYBERİ

CHP, dindar kesimle barıştı mı?

Batı'da aristokrasiye, süzme estetik zevklere ve entelektüel derinliğe denk gelen elitizm, bizde Kemalist refleksle aynıymış gibi gösteriliyor.

Hem Kemalist hem laikçi hem de CHP'liysen senden 'elitist'i yok zaten(!)

Aslında elitist ve Beyaz Türk refleksinin tam karşılığı, kendi toplumuna karşı duyulan kibir ve onları hakir görme olarak özetlenebilir.

Haşmet Babaoğlu son 3 yazısında bu sahte "Beyaz Türk" kavramının gerçek anlamını derinlemesine irdeleyip harika tespitler yaptı. Babaoğlu'nun özellikle "Acınacak haldesiniz!", "Bir "kültürel sınıf"ın çöküşü!" ve "Bırakın analizi manalizi, gerçek hep ortada!" başlıklı yazıları, bu konuda bildik sosyolojik klişeleri ters yüz ediyor. Okumanızı öneriririm.

İşte bu 'Elitist refleks'in yıllardır oyunu alan CHP, tabanındaki 'cahil halk' algısıyla aynı pararlelde siyaset yürüttü hep.

Bu siyasetin işe yaramadığını, bu tepeden bakmayla iktidara yürümenin imkansız olduğunu en sonunda anladılar.

***
Bunun üzerine kendi toplumuyla "mecburen" barışma adımları atan CHP, önce "Çarşaf açılımı" yaptı. Maalesef daha sonra CHP teyzeleri bu çarşafı yırtınca ilk hamle işe yaramadı. Çünkü o çok elitist(!) refleks, CHP'nin böyle bir açılım yapmasından oldukça rahatsız olmuş ve tavrını koymuştu.

CHP içerisinde de bu elitist kibirden rahatsız olan az da olsa demokrat isimler var ama genel kitleden çekindikleri için sesleri çıkmıyor. Partideki bu 'elitist' tavır, dindarlara yönelik her açılıma alerji duydu. Ta ki 17 Aralık Operasyonu'na kadar.

17 Aralık operasyonundan sonra CHP, Cemaat ile el ele vererek hem dindarlarla barıştığı hem de onların oylarını kapacağı vehmine kapıldı.

Emekli müftüleri aday göstermek, laiklik üzerinden slogan atmamak gibi işler de yaptılar.

Oysa Cemaat tabanı, dindar kesimin çok az kısmına tekabül ediyordu. Yani CHP'nin barışması gereken zannettiğinden çok daha büyük bir kitle idi. Ayrıca seçim gösterdi ki Cemaat tabanı, CHP'ye çok da teveccüh göstermemiş.

***
Bu arada her ne kadar CHP ve Cemaat, seçim bittikten sonra "İttifak yapmadık" diye açıklasa da Cemaat yazarları hem yazılarında hem de sosyal medyada oylarını CHP'ye vereceklerini yazdı ve Cemaat tabanını da CHP'ye oy vermesi için yönlendirdi.

Yıllardır Cemaat düşmanı yayınlar yapan CHP medyası, bu süreçte Cemaat'e tek kelime etmedikleri gibi onları öven yazılar, haberler yayınladılar.

Kısaca, CHP ve Cemaat ortaklığı, kendileri yalanlasa da tüm belgeleri ile internet hafızasında hala duruyor.

***
Son dönemlerde siyasi söyleminde dindar kesimle hiçbir sorunu yokmuş gibi davranan CHP, iş uygulamaya gelince maalesef söylem-eylem çıkmazına girdi hep.

30 Mart seçimi için hazırladıkları reklamlarında, başörtülü bir teyzenin "Oyumu Sarıgül'e veriyorum" demesi ve reklamlarda bolca başörtülü insanların kullanılması, ne yazık ki CHP'nin dindar kesimle barıştığını göstermiyor.

Yakın dönemde dindar kesim için çok önemli olan bazı değişikliklerde CHP'nin tavrını hatırlayalım mesela.

Eğer CHP dindar kesimle barışmak isteseydi şunları yapabilirdi:

"4+4+4 eğitim sistemini Anayasa Mahkemesi'ne götürmek yerine destek verirdi.

Yıllardır kamuda bir zulüm haline dönüşen başörtüsü yasağına itiraz ederdi.

Yakın zamana kadar Barolara bile giremeyen başörtülü avukatların yanında durabilirdi.

***
Seçim döneminde CHP kasetlerden, montajlardan, tapelerden başka hiçbir seçim projesi olmayan kendini, sadece karşıtının eleştirisi üzerinden var etmeye çalışan bir görünümdeydi.

CHP, karşıtına sövmek yerine kendini anlatan yeni bir dil geliştireceğine, toplumda uzlaşma sağlayacak bir dil tutturacağına hep eleştirdiği kutuplaşmaya hizmet eden bir dile sarıldı.

Seçimden sonra açıklama yapan Kılıçdaroğlu'nun dili bile oldukça sertti ve uzlaşma yanlısı bir dil değildi. Kılıçdaroğlu, "Biz nerde hata yaptık" diyeceğine, suçu yine Erdoğan'a atma kolaycılığına sığındı.

***
Başbakan'a "Sen kimsin" diye hakaret ettiğinde yüzde 50'ye de hakaret ettiğinin hala farkında değildi. Maalesef Kılıçdaroğlu, bu üsluba karşı aldığı her cevabı da "diktatörlük" olarak tanımlama ısrarını sürdürdükçe partisinin toplumda "umut" olarak görülemeyeceğini algılayamıyor.

Bu dilin değişmesi ve yeni bir muhalefet anlayışının Türkiye'de oluşması şart oldu artık. Kılıçdaroğlu ve genel olarak muhalefet, iktidar eleştirisinin sövgü ve hakaret olmadığını öğrenmek, projeleri ile topluma kendilerini ifade edecek bir dili oluşturmak zorunda.

Tabi bu toplumun huzurunu düşünüyor ve iktidara gelmek istiyorlarsa...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA