Son 5-6 yıldır kurumsallaşma kavramını çoğu kez Erdoğan muarızlarının ağzından duyuyoruz. Bu kavram CHP başta olmak üzere muhalefet partileri tarafından sözüm ona Erdoğan'ın tek adamlığını eleştirmek için kullanılıyor. Kurumların zayıfladığı, onların stratejik aklının yerini Erdoğan'ın siyasi iradesinin aldığı vurgulanıyor.
Bu eleştiriler geçtiğimiz yıllarda sadece muhalefet partileri tarafından değil, "Erdoğansız AK Parti" projesine hizmet eden "endişeli AKP'liler" tarafından da dile getirildi. Onlara sorduğunuzda "Erdoğan'ın AK Parti'yi de, devleti de aşan bir siyasal gerçekliğe dönüştüğü"nü söylerler, bunun da "uzun vadede, Erdoğan'ın olmadığı bir siyasi denklemde sorunlar yaratacağı"nı iddia ederlerdi.
16 Nisan referandumu sonrasında "Erdoğan'sız AK Parti" projesi kelimenin tam anlamıyla çöktü. Artık Erdoğan karşıtı bir siyasi retorikle AK Parti içinde konum elde etme imkânı yok. Geçmişte de yoktu esasında ancak bazı parti elitleri bunun mümkün olabileceğine inanıyordu.
Gelgelelim muhalefet partileri hâlâ kurumların erozyonu eleştirisini yapmaya, bunun üzerinden Erdoğan karşıtlıklarını gerekçelendirmeye devam ediyorlar.
***
Esasında bu sözleri sarf edenlerin başlıca derdi Erdoğan'ın gücünü sınırlamak. Batı'daki Erdoğan karşıtı çevrelerin istediği neyse onlarınki de o.
Halbuki Erdoğan güçlü siyasi liderlik neyse onu temsil ediyor. Bunun ötesinde Erdoğan'ın temsil ettiği bir başka şey daha var. O da
Türkiye'nin dönüşüm enerjisi. Erdoğan'ın temsil ettiği bu iki gerçeklik onu kurumsallaşma yönünde adımlar atmaya icbar ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefetin iddia ettiği gibi sadece kendi iktidarını perçinlemek için uğraşmıyor. Böyle bir lüksü olmadığının farkında.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu durumun en somut göstergesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün siyasi aktörlerden daha fazla bu dönüşümün gerçekleşmesi için uğraş verdi. Kendi siyasi kariyeri açısından böyle bir adıma ihtiyacı olmadığı halde bu adımın atılmasını sağlamak için çabaladı. Zira Erdoğan kendi olmadığı bir siyasi denklemde Türkiye'nin yeniden bir siyasal istikrarsızlığa ve bir hükümet sistemi krizine düçar olacağını biliyordu.
***
Nitekim 16 Nisan 2017'de Türkiye siyasi hayatı açısından en az çok partili hayata geçiş gibi önemli bir adım atıldı. Türkiye'nin hükümet sistemi krizi çözüldü. Dahası siyaset sahnesindeki aktörlerin önüne 2019'a kadar siyasal istikrarın, güçlü liderliğin ve hızlı karar alma mekanizmalarının kurumsallaşması için ev ödevleri kondu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan fiili durumla yetinmek yerine, ülkenin ve demokratik siyasetin yararına fiili durumun hukuki temellerini inşa etmek için mücadele etti. Bu anlamda Erdoğan, bütün diğer aktörlerden çok daha fazla Türkiye demokrasisinin kurumsallaşması, siyasal alanın genişlemesi için çaba sarf etti.
***
Son olarak gündeme gelen
seçim ittifakı yasası bunun somut bir örneği. Bu yasal düzenlemeyle siyasi partiler parlamento seçimlerinde toplumun gözü önünde ve açık bir protokol eşliğinde ittifak kurabilecekler. AK Parti ve
MHP bu ittifakı kuracağını çok önceden ifade etmişti. Şimdi bu ittifak yasal bir çerçeve halini almış olacak.
Fakat bu yasal düzenleme sadece iki partinin ittifakı için yapılan bir düzenleme de değil. Bu yasal düzenleme sonrasında bütün partiler birbiriyle ittifak kurabilecek. Bu ittifaklar gizli, kapalı kapılar ardında değil, kamuoyunun gözleri önünde olacak. Seçim sonrasında birileri çıkıp da "
beraber iyi salladık" demeyecek.
FETÖ'nün CHP ve
HDP'yi bir araya getirmesine gerek kalmayacak. CHP HDP ile yahut HDP CHP ile ittifak kuracaksa bunu doğrudan ilan etmesi yetecek...
Evet eğer kurumsallaşma diyorsak, buyurun size kurumsallaşma...