Empati, modern insanın mütemmim cüzüdür der bir sosyolog. Demek ki empati önemli! Ben de bugün bu bilinci kuşanmaya, modern bir birey olarak kronik muhaliflere karşı empati beslemeye karar verdim. En azından bu yazı müddetince.
Muhsin Batur'un hatıralarını okuyorum. "Muhsin Batur" deyip geçmeyin, 12 Mart muhtırasının arkasındaki cuntacı paşa.
3 dönemin perde arkasını anlatmış. Aslında 3 darbeyi, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül'ü kendi zaviyesinden resmetmiş.
O dönem "buralar hep bizden sorulur" diye caka atanların, memleketin imkânlarını kendi çıkarları için çarçur edenlerin, yani eski Türkiye'nin Batıcı elitlerinin hali pür melalini ortaya koymuş.
Sorsanız iç siyaset de onların işiymiş, ekonomi de, kültür de, eğitim de. Pek tabii dış politika da.
Öyle sanıyorum ki askerlikten başka her işe vakit bulmuşlar.
Kitapta empati hissimi zirveye çıkaran olay şöyle gelişmiş: Muhtıranın hemen ardından cunta Nihat Erim'i başa geçirir ve sözümona siyasetüstü bir hükümet oluşturur.
Erim, güvenoyu almak amacıyla yaptığı Meclis konuşmasında Muhsin Batur'a göre bir gaf yapar.
Süleyman Demirel'le ve diğer parti liderleriyle birlikte Meclis çatısı altında çalışmak istediğini söyler.
Cuntacı paşamız bunun üzerine hissiyatını şöyle kağıda döker: "Yanında değildik ki eteğini çekelim veya Meclis'te her zaman yapıldığı gibi kürsüye pusula gönderip durumu düzeltelim."
Biliyoruz ki o anda eteğini çekemeseler de ilk buluştuklarında Erim'in kulağını çektiler ve o da mesajı aldı.
Şimdi siz söyleyin bugünün Batıcıları, anti-demokratik güçleri böyle bir şeyi akıllarına getirebilirler mi? Siyasete böylesi bir müdahalede bulunabilirler mi?
O yüzden onları da, çaresizliklerini de, bunca saçmalığa neden imza attıklarını da anlamak lazım.
Empati bitti!