Suriye ve Irak'ta "DEAŞ sonrası dönem"i konuşmaya başladık. Evet bölge önemli oranda DEAŞ'tan temizlendi. Peki şimdi ne olacak?
***
ABD, 2013'ten sonra Suriye sorununu "
DEAŞ sorunu"na indirgedi.
Rusya da benzer bir yaklaşım sergiledi. DEAŞ'ı ortadan kaldırmak için bir uluslararası koalisyon kuruldu.
Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı'yla DEAŞ'a en ağır darbelerden birini vuran aktör oldu.
ABD, DEAŞ'la mücadele için PKK'nın Suriye'deki uzantılarını sahaya sürdü. Onlara binlerce ton silah verdi. Türkiye'nin itirazlarını umursamadı. Stratejisini "
YPG'yi silahlandır, Türkiye'yi teskin et" olarak formüle etti. Türkiye teskin olmadı, her seferinde
YPG'ye yapılan bu silah yardımının ikili ilişkileri baltaladığını söyledi.
ABD ne yaptı? Türkiye'ye bu silahların sadece Suriye'de DEAŞ'la mücadele amacıyla kullanılacağı, seri numaralarının bilindiği ve bu mücadele bitince geri toplanacağı taahhüdünde bulundu. Şu anda Türkiye, ABD'ye YPG'ye verdiği silahları geri toplaması ve verdiği desteği geri çekmesi talebinde bulunuyor. Bu talebe olumlu cevap alabilecek miyiz? Buna pek ihtimal vermiyorum. Neden? Çünkü ABD, YPG'yi Rusya'ya kaptırmak istemiyor. ABD, eğer verdiği silahları geri çekerse o takdirde YPG'nin Rusya'nın eline düşeceğini varsayıyor.
Öte yandan bazı ABD'liler YPG'nin DEAŞ sonrası ortamda özellikle
İran'ın sahadan temizlenmesi için kullanılabileceğini iddia ediyor. Bununla birlikte bugünlerde Washington'da ABD'nin "
yerel güçleri silahlandırma" siyasetine yönelik ciddi itirazlar yükselmeye başladı. Buradaki itirazın önemli bölümü Irak'taki İran destekli grupların silahlandırılmasıyla ilgili. Bazı Kongre üyeleri ABD silahlarının İran'a geçtiğini bile iddia ediyorlar. Öte yandan YPG'ye verilen silahların geri toplanması gerektiğini, bunların bir zeminin kalmadığını söyleyen ABD'liler de var. Fakat bu kişiler ABD'nin Ortadoğu politikasına etki eden aktörler değil. ABD'nin bölge politikası daha çok savunma bakanlığı üzerinden şekilleniyor.
Burada bir dipnot düşmeme izin verin. 2010 sonrasında Türk-ABD ilişkilerinin gidişatını etkileyen önemli bir gelişme yaşandı. Türkiye'de devletin güvenlik tehdit algısını, risk telakkisini siviller belirlemeye başlarken, ABD'de bunun tam tersi oldu. Dümenin başına askerler geçti. İkili ilişkilerin siyasi boyutunu baltalamak pahasına adımlar attılar. Sadece cephede, mevzi başarılar elde etmeyi esas aldılar.
***
İki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya devlet başkanı Putin'in daveti üzerine Soçi'deydi. İki lider, en temelde Suriye krizi üzerinde durdular. Görüşmenin önemi, ilk kez somut bir çerçevede DEAŞ sonrası dönemin ve Suriye krizinin siyasi çözümünün ele alınmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya'ya doğru yola çıkmak üzereyken hem ABD'ye, hem Rusya'ya mesaj vermiş, eğer siyasi çözümden yanaysanız askeri varlıklarınızı sahadan çekin demişti. Erdoğan, Putin'le görüşmesinin ardından "
gelinen noktada siyasi çözüme odaklanabileceğimiz bir zemin oluştuğu hususunda mutabıkız" dedi ve "
Astana görüşmeleri"ne atıfta bulundu.
Kanımca buradaki kritik sorun, Rusya'nın YPG konusundaki tavrının ne olacağı. Nasıl Rusya ve ABD, Suriye krizinin siyasi çözümü için "
sahanın terörden arındırılması"nı şart koşuyordu ise Türkiye dün olduğu gibi bugün de aynısını yapıyor. "
PKK unsurları Suriye'den temizlenmeli" diyor.
Eğer Rusya, ABD'nin sadece "
İran'a karşı savaş" çerçevesinde destekleyebileceği ve
Suriye'nin toprak bütünlüğü için bir risk oluşturan
YPG'yi karşısına alır, Türkiye'yle birlikte
hareket ederse bu takdirde Suriye krizinin
siyasi çözümü kolaylaşır. Aksi takdirde ABD'yle
"
YPG'yi kazanmak yarışı"na girerse bu takdirde
Türkiye'yi de İran'ı da kaybeder. İran'ın
da Türkiye'nin de içinde olmadığı bir senaryoda
Suriye krizinin siyasi çözümü söz konusu olabilir
mi? Hele ki bu soru ABD'nin ve İsrail'in
destek verdiği Suudi Arabistan - İran çatışmasının
derinleşme ihtimali olan bir ortamda soruluyorsa...