Şöyle bir hafızamızı tazeleyelim. Ne demişti bu ABD sefiri? "Çalışanımız Metin Topuz'u tutukladınız ailesiyle, avukatıyla görüştürmüyorsunuz."
Meğerse neymiş? Ne ailesinden, ne avukatından herhangi bir görüşme talebi gelmemiş. O kadar ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Topuz'un avukatını ve ailesini aramış "görmek istiyorsanız, gelip görebilirsiniz" demiş. Nitekim avukatı dün görüştü. E ne oldu şimdi?
Bir başka şey daha demişti şu Bass: "ABD misyon tesisleri ve personelinin güvenliği tehlikede."
Ukrayna'ya giderken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ndan öğrendim ki geçen ay Büyükelçiliğe yazı yazılmış, güvenlik noktasında desteğimizi ister misiniz diye sorulmuş. Onlar da "her şey mükemmel, çok iyi korunuyoruz" mealinde cevap vermişler. Bu bilgi de daha sonra Başbakan Binali Yıldırım tarafından kamuoyuna duyuruldu.
Bizim beceriksiz sefirden ses var mı? Onun emrivaki yaptığı ABD Dışişleri'ndeki dostlarından ses var mı? Yok.
Çünkü işledikleri cürümlerin açığa çıkmasından korkuyorlar. Her şeyden önce kendi ülkelerine ürettikleri maliyetin ifşa olmasından endişe duyuyorlar. Bunun için oynadıkları kirli oyunu sürdürüyorlar. Günden güne ortalığı daha fazla kire pasa buluyorlar.
Vize skandalıyla bir yandan Türkiye kamuoyunda bir baskı oluşturma amacı güttüler. Halkın "artık bu kadarı da fazla" diyeceğini düşündüler. Avrupa'daki dostlarına da benzer tavsiyelerde bulundular. Amaçları, o pek sevdikleri "kamuoyu baskısı"nı bir yönetim değişikliği meydana getirmek için kullanmak. Hiçbir şey olmasa 2019 için Erdoğan'ın sırtına ağır bir yük daha yüklemenin derdindeler.
Vize skandalını çıkaranların bir diğer amacı da Türkiye'de bir ekonomik kriz ortamı oluşturmak. Bir kez daha döviz manipülasyonları üzerinden ekonomimizi dara düşürme çabası içine girdiler.
Kâr etmedi, etmiyor. Etmeyecek de. Çünkü sürekli yanlış zeminde mücadele veriyorlar.
Erdoğan'ın verdiği mücadele, onun peşinden giden bu milletin verdiği mücadele bir istiklal mücadelesi. Ucunda ölüm olsa bile dönülmeyecek, dönülemeyecek bir mücadele.
Başaramadıklarını görünce de bu kez nefret ettikleri Trump'a seslenip, "artık Erdoğan'a karşı bir şeyler yap" diyorlar. Şu anda bir boşluk buldular, bu boşlukta ilerlemeye devam ediyorlar. Türkiye'yi düşmanlaştırarak kendi şer ittifaklarını korumaya gayret gösteriyorlar. Yalan dolan sözlerle, uydurma belgelerle Türkiye'yi yalnızlaştırmaya, köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Elbette tedarikçileri FETÖ. Kendi müntesiplerine "Erdoğan'ın biz icabından gelemedik, ama patronlarımız gelecek" diye telkinde bulunuyor.
FETÖ mensupları bir kez daha ellerini ovuşturuyor. Gazetecilere, televizyonculara, think-tankçilere para yediriyorlar. Türkiye karşıtı lobinin bütün bileşenleriyle beraber ülkemize saldırıyorlar.
Saldırsınlar bakalım... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi minderden kaçan bu millet olmayacak...