Cumartesi gününden bu yana Hollanda'nın barbarlığını, faşizmini konuşuyoruz. Hollanda'nın Türkiye'ye yönelik düşmanlığı, Müslümanlara yönelik kin ve nefreti iyice ayyuka çıktı. O kadar ki bizdeki Batı muhipleri ağzını açıp tek bir kelime edemiyor.
Oysa Batı'ya gönül veren bu eşhas, bu güne dek ne vakit bir Avrupa ülkesiyle sorun yaşasak bizi, Türkiye'yi suçlamıştır.
"İnsanlığın geldiği ideal aşamayı temsil eden Avrupa"nın suçlu olacak hali yok ya!
Gelgelelim bu kez işin rengi farklı. Hollanda suçüstü yakalanmış durumda. Türkiye'de yaşayan en dogmatik Batıcının bile Türkiye'nin bakanına, Türkiye vatandaşlarına uygulanan devlet terörünü açıktan savunması mümkün değil.
Dahası Hollandalı siyasetçilerin "seçim propagandası" adı altında gerçek fikirlerini, hiçbir makyaja tabi tutmaksızın ifade etmeleri Batıcıların sırtına çok ağır bir yük yükledi. Maskeler düştü, o çirkin suratlar meydana çıktı. "Ne asimilasyonu canım" diye yıllarca yalan söyleyenler, şimdi açık açık "entegrasyon değil, asimilasyon istiyoruz" diyorlar.
"Eğer Müslümanlar burada kalmak istiyorlarsa, Kur'an'ın yarısını yırtıp atmaları gerekiyor" diyerek Müslümanlara hakaret ediyorlar.
"Camileri yıkmak istiyoruz" diye haykırıyorlar.
İslam'ı "günümüzün en büyük hastalığı" diye niteleme cüretinde bulunuyorlar.
"Bu ülkenin kurallarına uymayanlar defolup gitsinler" diyorlar.
Bu türden sözler sadece Wilders gibi ırkçı faşistler tarafından söylenmiyor, kendini uzun yıllar kamufle etmiş, "Hollanda siyasetinin merkezi"nde konuşlanan gizli faşistlerce de söyleniyor. Hem de büyük bir rahatlıkla.
Ne var ki Batıcılık, Batı muhibbanlığı öyle bir virüs ki, bünyeye bir girdi mi kolay kolay çıkmıyor. Batıcı zevat, ortaya serilen bu ırkçı, faşizan söylem ve eylemleri geçici bir durum ve bir sapma olarak değerlendirme çabası içinde.