Cumhurbaşkanı Erdoğan anayasa değişikliği kanununu onayladı. Referandum süreci resmen başlamış oldu. Yüksek Seçim Kurulu'nun vereceği karara bağlı olarak referandumun 16 Nisan'da yapılması kuvvetle muhtemel.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa değişikliği kanununu onaylamasının ardından bugün SETA'nın düzenlediği "Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu"nda konuşacak, referandum sürecinin başında "Cumhurbaşkanlığı Sistemi" hakkındaki görüşlerini açık ve net biçimde ortaya koyacak.
Üç oturumdan oluşan sempozyumun ilk oturumunda Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye siyasal kültürü içindeki yeri, sistem tasarımında etkili olan başlıca dinamiklerin neler olduğu tartışılacak. Oturum başkanlığını benim yapacağım bu oturumda Prof. Dr. Burhan Kuzu, Ahmet İyimaya, Prof. Dr. Haluk Alkan ve Dr. Nebi Miş tebliğ sunacak. İkinci oturumda Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş sürecinde dönüşüm alanlarının neler olacağı ve geçiş sürecinin nasıl yönetilmesi gerektiği ele alınacak. Doç. Dr. Serdar Gülener'in başkanlığında gerçekleştirilecek oturumda Prof. Dr. Şükrü Karatepe, Abdülhamit Gül, Can Paker ve Dr. Ali Aslan konuşacak. Dr. İsmail Çağlar'ın oturum başkanlığını yapacağı üçüncü oturumda ise siyasal sistemlerin dönüşüm alanları ve anayasal uygulamalar masaya yatırılacak. Bu panelde Mehmet Uçum, Doç. Dr. Kılıç Buğra Kanat ve Doç. Dr. Zahit Sobacı tebliğ sunacak.
***
Bütün engellemelere rağmen Türkiye'nin millet iradesine bağlı siyasal dönüşümü devam ediyor. Bu süreçte Türkiye'nin bu dönüşüme niçin ihtiyaç duyduğunu ifade edenler kendi tezlerini açık ve net biçimde ortaya koyarken CHP'nin başını çektiği Hayır bloğu tam anlamıyla bir kriz yaşıyor. Nedenini izah etmeye çalışayım.
"
Erdoğan karşıtlığı"nın dozunu düşürmüş görünüyor CHP. Daha önceki seçimlerde Erdoğan'ı açık açık "
diktatör" olmakla suçlarken, şimdi genel geçer laflarla "
tek-adam rejimine karşıyız" diye propaganda yapıyorlar. Bunu söylerken de Erdoğan'ı kastetmediklerini ima ediyorlar. Halbuki HDP'nin "
seni başkan yaptırmayacağız" kampanyasını açık açık yürütmeyi ne çok isterlerdi!
CHP'nin bu şekil değişikliğinin başlıca nedeni 15 Temmuz elbette. Bu hain darbe ve işgal girişimi sonrasında iki şey ortaya çıktı. Fetullahçı terör örgütünün nasıl kanlı bir şer şebekesi olduğu.
R. Tayyip Erdoğan'ın ne denli güçlü bir lider olduğu ve dahası bu ülkenin ortak değerlerinden biri haline geldiği.
Bu, CHP için kolay adapte olunabilecek bir durum değil. Zira Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı sonrasında CHP bütün sermayesini Erdoğan düşmanlığıyla oluşturdu. Erdoğan karşıtlığı yeni CHP'nin siyasi kimliğine dönüştü. Erdoğan düşmanlığı CHP'yi bütün gayrı milli muhalefet unsurlarını kucaklayan, siyaset dışı vesayet odaklarını yücelten, terör örgütlerine sempatiyle bakan bir parti konumuna getirdi. Bugün ise Kılıçdaroğlu ve yeni CHP yönetimi açık açık Erdoğan düşmanlığı yapamaz hale geldiler. Referandum öncesinde bunu yaptıklarında milletin çok ciddi tepki vereceğini biliyorlar.
CHP'liler onca davete, onca çağrıya rağmen bir türlü yeni hükümet sistemi tartışmasına dahil olmadılar. Türkiye'nin vesayetten kurtulmak, siyasal istikrarı teminat altına almak, güçlü bir yürütme yapısına kavuşabilmek için bir dönüşüme ihtiyaç duyduğu gerçeğini görmezden geldiler.
Onun yerine CHP tartışmayı Erdoğan'ın siyasi kariyeri ile ilişkili bir mesele gibi göstermeye çalıştı. Gelinen noktada CHP tam anlamıyla bir siyasi boşluğa düşmüş durumda. Referandum sürecinde dikkat çeken bir diğer unsursa HDP'nin sessizliği. CHP'ye "
Erdoğan karşıtlığının dozunu düşür" diyenler, HDP'ye de "
ortalıkta görünme" diyorlar.
Bağımlılığın, kendi siyasetini üretememenin, millete kulak vermemenin bedeli...